İsmailağa Câmiası, Abdullah Mekkî (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinden itibaren gelen silsile vasıtasıyla İstanbul gibi, Osmanlı’nın başşehri olması hasebiyle şehir hayatının son derece gelişmiş olduğu bir merkezde faaliyet gösteren bir Hâlidî şubesidir. Bu ayrıcalıkla, şehir hayatını İslâmî hassasiyetlere göre tashîh ve ıslâh konusunda ciddî derecede tecrübe kesbetmiş bir şubedir.
Bu tecrübe, mühim bir tecrübedir. Câmiamız bu yolla, dünya görüşü ve dünyaya bakış noktasında içtimâî sorunlara Allah (Celle Celâluhû)nun emir ve yasakları doğrultusunda ve sünnet zemininde müdahale yönünden düsturlar belirlemiş, bu vesileyle çok büyük hizmetlerde bulunmuş olan bir câmiadır. Büyük Şeyh Efendi Mustafa İsmet Ğarîbullâh Hazretleri’nden itibaren bu Silsile Efendi Babamız Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) gibi, devlet erkânı ile padişahların huzur hocalığı seviyesinde hayatın dâima içinde yer almıştır. Bu hayat içerisinde adeta ‘Halvet Der Encümen’ düsturunun en üst seviyede ve en hassas şekilde tatbik edilip yaşandığı ve yaşatıldığı bir tarikattır. Mürşidimiz Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz de İsmailağa Camii’nde irşâda başladığı ilk günlerden bu günlere her zaman hayatın içinde olmuş, toplumsal sorunlara ve güncel gelişmelere Kur’ân-Sünnet çizgisinden çıkmaksızın hal çareleri üretme, insanları bu açıdan bilgilendirme ve bilinçlendirme noktasında faaliyet göstermiştir.
İsmailağa Câmiası millî duruşa sahip bir câmia olarak her dâim bu toprakları muhafaza konusunda hassasiyet göstermiş, Devletin bekasını ön planda tutmuştur. ‘Devlet olmazsa dînimizi yaşayamaz, devlet var olmadığı takdirde biz Kur’ân’a bağlılığımızı ve Sünnet’e ittibamızı sağlıklı bir şekilde sürdüremeyiz’ gerçeğinden hareketle bu problemleri hep önemsemiş çözümler üretmiştir. Câmiamız bu konuda yeri gelmiş şehîdler de vermiştir. Vatanımızda darbe kalkışması olduğunda bununla mücadele etmiş, bu uğurda Şehîdler vermiş, gâzîler vermiş, henüz daha 20’li yaşlarının başında bulunduğu hâlde ismini kurrâ arasına yazdırmış olan genç hocası İbrahim Yılmaz da vatan uğrunda yakın zamanda verdiği şehîdlerdendir.
İsmailağa Câmiası insanı yaşatma konusunda çok büyük ufuk açmıştır. Câmia mensupları hayatlarının her safhasında ilim, sohbet ve emri bil marufla meşgul olmuşlardır. Daha geçtiğimiz günlerde sohbet üzereyken vefât eden Tahsin Ayazoğlu hocamız, yaklaşık bir ay önce Kur’ân-ı Kerîm okurken vefât eden Kurra Hâfız merhûm Abdullah Hatipoğlu hocamız, ‘nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz’ sözünün işaret ettiği hakikatin, yakın dönemdeki canlı örneklerindendir.
İsmailağa Camii, Kur’an ve Sünnet uğruna, ilâ-yî kelimetullâh uğruna yaşama konusunda özveri timsali olan Hızır Ali Muradoğlu hoca efendiyi ders değiştirme gibi mübarek bir iş üzereyken şehîd vermiştir. İsmailağa’nın ilk cami şehîdi Hızır Ali Muradoğlu Hoca Efendi’nin âkıbeti hem ibretlik, hem ders vesikası, hem iftihâr vesilesi, hem de gıpta edilecek bir âkıbet olmuştur. Hızır Ali Muratoğlu Efendi’den yaklaşık 8 yıl sonra, sohbet üzereyken şehîd edilen Bayram Ali Öztürk Hoca Efendi’nin âkıbeti de yine, gıpta ve iftihâr vesilesi bir âkıbettir.
Şehâdetinin 11. Sene-i Devriyesinde Şehîd Bayram Ali Öztürk Hoca Efendi
Şehîd Bayram Ali Öztürk Hoca Efendi’nin şehâdetinin üzerinden 11 sene geçti. Hoca efendinin sohbetlerine katılmış olanlar ve onu yakından tanıyabilme fırsatına erişmiş olanlar onun yokluğunu ve acısını hâlâ derinden hissediyorlar. Bayram Ali Öztürk hoca efendi birikimi, sohbet tarzı ve insanlara tesir gücü ile şüphesiz çok önemli bir zattı ama onu tarif eden aslî kimlik ‘âşık kimliği’ idi. O, Allah (Azze ve Celle)ye ve Rasûlü (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem)e olan sadâkati ve aşkıyla tanınmış ve bilinmiştir. Kendisine ‘aşkın şehîdi’ denilmiş olması da bu sebepledir.
Allah Te‘âlâ adına hiç kimseyi tezkiye edemeyiz. Bu bizim, akide kitaplarımızda yer alan temel i‘tikadî esaslarımızdan biridir. Bununla beraber, bir insanın hayattayken yapmış olduğu yapmış olduğu icraat, faaliyet ve hizmetleri, en mühimi de arzuları onun uhrevî âkıbeti konusunda zâhire göre hükmetmekle vazifeli bizler için çok önemli göstergelerdir. Nitekim şehîd Bayram hocamızın arzusu şehâdete nâil olmaktı ve Allah (Azze ve Celle) de böyle bir son takdir etti. Onun hayatı ve şehadeti, şöyle bir geriye dönüp de baktığımızda, kendisinin uhrevî âkıbetine işaret eden çok önemli ve çok sağlam göstergelerle karşılaşmaktayız.
Bayram Ali Öztürk hoca efendinin bizlere pek çok şey öğretip kazandırdığı kaydedilmiş olan sohbetleri ve nasihatleri bizler için muhakkak çok mühimdir. Bütün bunların yanında, ondan bize kalan en değerli şey şüphesiz, ‘Hakk’ı sevme ve O’na âşık olma’ öğretisidir. Âhir zamanda her meziyetten insan az bulunur ama âşık kullar, herkesten daha az bulunur.
Ufuk Açan Dertli Bir Dâvâ Adamı
Şehîd Bayram Ali Öztürk hoca efendinin bizler için en önemli yönlerinden biri de açmış olduğu ufuktur. Onun sözleri ve sohbetlerine bakıldığında müthiş bir ufka sahip olduğu kolayca fark edilir. Ufku, bizim onu en çok örnek almamız gereken noktalardan biridir. Aklî muhâkeme, İslâm’ı muhafaza ve müdafaa etme konusunda ve mevcut tehlikelerin belirlenerek onlara karşı tedbir alma noktasında ondan çok şey öğrendiğimiz gibi, öğreneceğimiz daha pek çok şey bulunmaktadır. Bayram Ali Öztürk hoca efendi siyâsî ve ideolojik gelişmelerin zâhirde görülen sebepleri ve durumu olduğu gibi, arka planı ve bâtinî yönleri de bulunduğu hakikatini işleyen önemli bir mütefekkir, büyük bir dâvâ adamıydı. Şehîd Bayram Ali Öztürk hoca efendi adeta ‘dava adamı nedir’ sorusuna cevap, somut ve müşahhas bir örnekti. Sürekli dava şuurundan bahseder, gençlere dava şuûru aşılardı. Öyle ki, ‘dâvâ’ dediği anda ifadenin ağzından çıkışındaki ses tonu ve seviyesi, O’nun bu konudaki şuur ve samimiyetini izhâr eden önemli bir ayrıntı idi.
Sayamayacağımız daha birçok yönüyle hatırladığımız Şehîd Bayram Ali Öztürk hocamızı vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle bir kez daha hayır, minnet ve şükrân duygularıyla hatırlıyor, Mevlâ Te‘âlâ’dan, hocamızın şehâdetini dergâh-ı izzetinde kabul ve makbul buyurmasını niyâz ediyoruz.