Üzerinden geçen dört seneye rağmen acıları bugünkü gibi taze olan şehidlerimizi şehadetlerinin sene-i devriyesinde hayırla yâd ediyor, gazilerimize sıhhat ve âfiyetle hayırlı ve uzun ömürler diliyoruz. Memleketimizde benzer hâdiselerin bir daha yaşanmamasını temenni ediyor, milletimizi ve âlem-i İslâm’ı her türlü musibet ve belâlardan muhafaza buyurmasını Cenâb-ı Hak’tan niyâz ediyoruz.
Ülke olarak yakın tarihte olumlu-olumsuz pek çok gelişmeye şâhid olduk. Darbeler de bu noktada olumsuz durumlar arasında, ülkemizin kalkınmasını sekteye uğratan, millî-manevî değerlerimizin tahribatına sebep olan ve milletimizin sinesinde kapanmaz yaralar açan hâdiselerdir. 15 Temmuz 2016 gecesi yaşadığımız darbe teşebbüsü ise geçmişte yaşadığımız hâdiselerden birçok yönden farklılık ihtiva etmektedir.
Milletin malı olan ağır silâh ve namluların millete çevrildiği; valilik, emniyet ve belediye binalarının; köprüler, yollar ve meydanlar gibi ortak kullanım alanlarının gasp edildiği, 251 kardeşimizin şehid, 2 bin 194 kardeşimizin ise gazi olduğu bu hâdise, sebep olduğu maddî-manevî kayıplarla hiçbir zaman unutulmaması gereken bir hâdisedir. Minarelerden yükselen salâ ve duâlar eşliğinde verilen destansı mücadeleyi canlı tutmalı, “Hâfıza-i beşer nisyan ile malûldür” sözü karşısında bu hâdiseyi unutmamalı ve çıkarmamız gereken dersleri tekrar etmek suretiyle hafızaları tazelemeliyiz.
15 Temmuz’dan Ders Çıkarmak
Hâdisenin ağır bilançosunun ve milletimizin tarihteki müstesna zaferlerini hatırlatan kahramanlığının yanında, çıkarılması gereken dersler de mühimdir. Bu derslerin başında, sûret-i haktan görünüp dinî hizmet iddiasıyla inancı ve manevî duyguları istismar eden terör örgütünün söylem ve faaliyetlerini fark edip benzer yapılara aldanmamak gerektiği gerçeği gelir. Kökleri dışarıda olan bu yapılarla, dinî hizmetleri bihakkın ifaya gayret eden hizmet ehlini ayırmanın yolu, görüş ve faaliyetlerin dinî esas ve hükümlere uygun olup olmadığını incelemekten geçmektedir.
Din istismarını önleyebilmek, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ve Ashâbı (Radıyallâhu Anhum)un yoluna uygun tedrîsât anlayışını yaşatmak, Ehl-i Sünnet itikâd ve usûlüne uygun eğitim kurumlarını (medreseleri) yaygınlaştırmak ve mevcut öğretim kurumlarını bu esaslara uygun şekilde ıslah etmekle mümkün olur. Halkın manevî gelişimi ve dinî istismar girişimlerine karşı emniyeti ise “Emr-i bi’l-Ma‘rûf” faaliyetini her kesime ulaşacak şekilde geliştirmek ve topluma İslâmî şuur aşılamakla sağlanır.
Allah Te‘âlâ ile Aldatmayı Amaçlayanlara Aldanılmamalı!
İlâhî imtihanın bir parçası olarak İblis’in insanları saptırmak için her yolu deneyeceği, Kur’ân-ı Kerîm’de beyân edilmiştir. İnsanoğlu imtihan için geldiği dünya hayatını manevî hislere muhtaç bir şekilde sürdürür ve istisnasız herkes böyle bir arayış içerisinde olur. İnsanları aldatmayı vazife edinmiş olan İblis, nefisler başta olmak üzere kendisine birtakım ortaklar edinir. Bu kimi zaman dünyalık şeyler üzerinden vuku bulursa da kimi zaman Allah Te‘âlâ’nın rahmeti ve O’nun diniyle aldatma yönünde çetin bir aldatmacaya dönüşür.
Bu aldatmaca çetindir; zira dünyevî menfaatlere aldanmayan birçok kimse dinî duyguların istismarıyla yapılan sömürü karşısında aldanır. Dolayısıyla, pek çok hilesi olan İblis’in hilelerinden en büyüğü, Allah Te‘âlâ’nın rahmetini ve dinini istismar ederek kandırmasıdır. Nitekim bu hususa dikkat çeken bir âyet-i kerîmenin hitabı şöyledir:
«Ey insanlar! Şüphesiz Allâh’ın(, kullarını diriltip hesaba çekeceğine dâir) vaadi (değiştirilmesi düşünülemeyecek) bir haktır! Artık o en alçak (dünya) hayat(ı) sakın ha sizi aldatmasın! O son derece aldatıcı olan (şeytan) da sakın ha sizi (günahlara sürükleyip “Ne yaparsanız yapın,) Allâh (sizi affeder, zaten O son derece affedicidir!” gibi laflar) ile aldatmasın!»[1]
Kur’ân ve Sünnet’in Yegâne Kılavuzluğu
İnsanları dinî söylemlerle kandırmak, tarihte sayısız kez tecrübe edilmiş ve bu tuzaktan korunabilmenin ancak ilâhî davete icabetle mümkün olduğu ortaya çıkmıştır. Medîne-i Münevvere’de münafıklar tarafından inşa edilmiş olan ve “Mescid-i Dırâr” olarak ifade edilen yapı etrafında teşekkül eden zihniyet de böyle bir niyet ve gayenin ürünüdür. Gerek bu tür yapıları gerekse bid‘at mezhepleri ve küfür odaklarını ayırt edebilmek, yegâne ve değişmez ölçü olan Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’nin hakikatleri açısından değerlendirmekle mümkündür. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bizleri bu konuda: “(Ben gidiyorum,) size iki şey bırakıyorum ki onlara (böyle yarı buçuk değil) sımsıkı sarıldığınız zaman asla sapıtmazsınız.”[2] buyurmak suretiyle öğütlemiştir.
15 Temmuz’un zeminini hazırlayan ve bilfiil tatbikine çalıştığı anlaşılan örgütün “Âmentü” esaslarına kadar varan bâtıl görüşleri ortada olmasına rağmen, ölçüt olarak edille-i şer‘iyye esas alınmadığından, desiseleri ehl-i tahkîk ilmî çevreler dışında kalan kesim tarafından pek fark edilememiştir.
Bu tür yapılar dün olduğu gibi bugün de vardır ve belki yarın da var olacaktır. Mü’minlere düşen, hak ile bâtılı işbu kılavuzlar muvazenesinde ayırt etmektir. Faaliyet veya hizmet adı altında yaptıkları icraatları, edille-i şer‘iyye olarak ifade edilen; Kur’ân, Sünnet, Kıyas ve icmâı içine alan dinî delillere, müçtehidîn-i ‘izâmın kavillerine uygun olmayan hatta itikadî esaslarla çelişen ve çatışan yapılar bu anlamda fark edilmeli ve gereken yapılmalıdır. Bu anlayış ve hassasiyet, 15 Temmuz gibi bir hâdiseyi doğuran bataklığın kurutulmasına vesile olacak ve benzer kötü tecrübeler tekrar etmeyecektir. Bununla beraber, Dîn-i Mübîn-i İslâm’a hizmet yolunda yürütülen faaliyetler çok daha güçlü bir şekilde gelişip büyüyecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle, şehidlerimizi bir kez daha rahmetle yâd ediyor, vatanımızı ve milletimizi hedef alan plân, proje ve hilelere başvuranların tuzaklarını kendi başlarına makûs kılmasını Cenâb-ı Hak’tan niyâz ediyoruz.
Dipnotlar
[1] Fâtır Sûresi, 5.
Ayrıca, Lokman Sûresi’nin 33 ve Hadîd Sûresi’nin 14. âyet-i kerîmeleri de aynı konuya başka açılardan dikkat çekmektedir.
[2] El-Muvatta‘, “Kader”, 3, No. 3338.