Lügatta, geçici olmak, yok olmak, ölmek gibi mânalara gelen fenâ kelimesi, tasavvuf ıstılahında ise “Ölmeden evvel ölmek” ve “Allah aşkına tutulup kendi varlığını unutmak” manasına gelmektedir. Sâlikin belli bir noktadan sonra ulaştığı manevi bir makamdır. “Fenâ” makamının peşine gelen “Bekâ” makamı ise onun bir levâzımı olup akabinde ele geçmektedir. Bekâ kelimesi ise lügatta “Var olmak” ve” Sürekli olmak” manalarına gelir.
Fenafillâh kelimesi ile murâd edilen mana, Kulun benliğinin Allâh (Celle Celâlühü)nün varlığında yok olması, eşyanın nazarından silinmesidir. Bekabillâh ile murâd edilen ise, Salikin nefsini yok ederek, fenadan sonra eriştiği son mertebe, ebedi ve ezeli olan Allâh (Celle Celâlühü)nün bekası ile baki olma halidir.
Efendi Hazretlerimizden
Kul, nefis ve şeytanla cihad ederek öyle bir makama gelir ki orada artık kendi vasıflarından hiçbir şey görmez olur, varlığını dahi unutur. Tamamen Mevlâ’ya (Celle Celâlühü) yönelir. Fenafillâh olur. Ölmeden evvel ölmek budur. Fakat bu hal, ancak bunu yaşayanlar ve buna kavuşanlar tarafından bilinir, sair insanların bunu anlamaması böyle bir şeyin olmadığı anlamına gelmez.
İki türlü ölmek vardır: Biri ruhun bedenden çıkmasıyla olur, diğeri ise, kişinin Mevlâ Tealâ’da fani olmasıyla olur. Fenafillah demek: Allah-u Tealâ’nın razı olduğu, beğendiği şeylerde fani olmak demektir. Yani hep onun sevdiklerini sevmek, onun sevdiği kişiye sevgili olmaktır.
Fenafillâh: ölmeden evvel ölmek, Bekabillâh: öldükten sonra derdine derman bularak dirilmektir. Salik Bekabillâh mertebesine ulaştığında her şey Mevlâ’yı gösteren bir ayna gibi olur. Ehlullahın, ’fena’ dediği: ’Ölmeden evvel ölüm’ hâli gerçekleşmedikçe, Allâh-u Teâlâ’ya ulaşmak kolay olmaz.
Âfâkî olan batıl mabudlara ve enfüsî olan nefsanî arzulara kulluktan kurtuluş da mümkün olmaz. Bu durumda İslam’ın hakikati tahakkuk etmez, İman’ın kemali ele geçmez. Fena makamı, velayet mertebesi’nde ilk adım ve başlangıçta ilk kemal mertebesi iken, âbidler zümresi’ne girmek ve evtad mertebesine çıkmak nasıl mümkün olabilir? O halde velayet makamı’nın başından sonunu, ilk mertebesinden son mertebesini kıyaslamak gerekir.”
Bir kimse ihtiyari ölüm ile ölünce yani Fenafillâh olunca işte o zaman namazda Kur’an-ı Kerim okurken kiminle konuştuğunun farkındadır. Muhatabı kim, mütekellim kim bilir. Lisanının okuduğunu, kalbi de okur.
Mevlâ Teâlâ bize bizden yakındır. Lâkin yabancı şeyler kalbimize geliyor, Rabbimizle aramıza perde oluyor. Tarikat, işte o yabancı şeyleri atmaya denir. Yabancılıklar atılınca hakikate ulaşılıyor. Tarikat ve Hakikat ile beraber, Fenafillâh, Bekâbillah hâsıl oluyor. İşte böyle bir şahıs bütün kötü huylardan kurtuluyor.
Bu zatlar Şeriat’ın farzını, vacibini, sünnetini, edebini, müstehabını hulasa bütün emirlerini yerine getirirler. Haramlardan, mekruhlardan kaçarlar. Dâimi bir huzurla, kalpleri başka tarafa kaymadan ibadet ederler. [1]
Dipnotlar
[1] Mahmud Efendi Hazretleri Sohbetler’den derlenmiştir.