İbadet, ibadet illâ ibadet! Sonra, dünyada olsam da, iki rekât namaz kılsam diye bu günlerimizi arayacağız. Onun için uyanalım.
Münâfıklar, mü’minlerle beraber gitmek için: “Bizi bekleyin, sizin nûrunuzdan istifade edelim.” diyorlar. Mü’minler vasıta ile gidiyorlar. Münâfıklar ise yaya gidiyor. Mü’minlerin nûrları sönmez ama bu dünyanın güneşi sönecek:
﴾اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْۙۖ﴿
“Güneş dürüldüğü (söndüğü) zaman.”[1]
Güneş gibi; ay, yıldızlar ve lâmbalar da öyle sönecek. Münâfıklar dünyada, “Bunlar bizim ışığımız” diyorlardı. Mevlâ Te‘âlâ: “Hayır, onlar sizin değildir!” buyuruyor.
Münafıklar, mü’minlere, bizi bekleyin deyince, ya Mevlâ Te‘âlâ ya da Mevlâ Te‘âlâ’nın emriyle bir melek veya mü’minler tarafından denilecek ki:
﴾…ق۪يلَ ارْجِعُوا وَرَٓاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًاۜ…﴿
“Arkanıza (dünyaya) dönün, nûru (orada) arayın.”[2]
Dünyada nûru nasıl bulacaklar? Bir daha döndürülmeyecekler ki bulsunlar. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:
﴾…كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ…﴿
“Bu, büyük bir kitaptır. Habîbim Biz onu sana insanları karanlıklardan nûra çıkarasın diye indirdik.”[3]
Kur’ân-ı Kerîm, insanları karanlıklardan, yani îmânsızlıktan, namaz kılmamaktan, oruç tutmamaktan, Allâh-u Te‘âlâ’nın diğer emirlerini yapmamaktan; nûra, yani îmâna, namaz kılmaya, oruç tutmaya ve diğer emirleri yapmaya çıkarsın için indirilmiştir.
İşte, münâfıklar dünyada bu kitaba tâbî olup bunları yapsalardı, âhirette nûrları olacaktı. Dünyada iken bunları yapmadıkları için âhirette nûrsuz kalacaklar.
﴾فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌۜ بَاطِنُهُ ف۪يهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُۜ…﴿
“Böylece mü’minler ile münâfıklar arasına bir duvar vurulacak. O duvarın iç tarafında rahmet var. Dış tarafı ise (münâfıkların bulunduğu taraf) azab tarafıdır.”[4]
يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ﴿
﴾وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ
“O (münâfık ola)nlar bunlara seslenirler ki: “Biz (görünüşte) sizinle beraber değil miydik?” Onlar da dediler ki: “Evet! Lâkin siz (ikiyüzlülük yaparak) kendi nefislerinizi sıkıntıya soktunuz, (mü’minlere kötülükler ulaşacağına dâir) beklentiye girdiniz, (dînî konularda) şüpheye düştünüz ve (İslâm’ın zayıflayacağı beklentisi gibi) o boş kuruntular sizi aldattı, o çok aldatıcı (şeytan) da(: “Allâh çok affedicidir, size azap etmez!” gibi vesveselerle) Allâh’a karşı sizi mağrur etti, tâ ki Allâh’ın (ölüm) emri (âniden başınıza) geldi (de, sizi bugün düştüğünüz felâketin içine sürükledi)…”[5]
Mevlâ Te‘âlâ Hazretleri, münâfıklara hitap ediyor: “Dünyada mü’minlere uymadınız, onların saflarına girmediniz; şimdi, âhirette o safları bulamazsınız.”
Mü’minler nûrlarını nereden aldılar? Kur’ân-ı Kerîm’den, Rasûlullâh Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den ve sonra da vârislerinden.
Hadîs-i Şerîfte: (وَالصَّلٰوةُ نوُرٌ) “Namaz nûrdur” buyuruldu.
Namaz âhirette yok, dünyada var! Dünyada namaz kılmayanlar, âhirette karanlıkta kaldılar. Âhiret yollarını aydınlatan, Kur’ân-ı Kerîm’in bize öğrettikleridir. Ey Âdemoğulları, karanlıkta kalacaksınız! Dünyada, mü’min oldukları için beğenmediğiniz kimselere bizi bekleyin diyeceksiniz. Dünyada Kur’ân’a uydun, nûru kazandın; dünyada uymadın, ışığını kaybettin!
Sahâbîlere uymak demek, onların izinden gitmek, yaptıklarını yapmak demektir. Onlar îmân etti, biz de ettik; onlar oruç tuttu, biz de tuttuk; onlar hac, zikir yaptı, biz de yaptık; onlar Kur’ân-ı Kerîm okudu, okuttu, biz de okuduk ve okuttuk. Böylece sahâbîler, uyulan güneşler oldular…[6]
Dipnotlar
[1] Tekvîr Sûresi:1
[2] Hadîd Sûresi:12’den.
[3] İbrahim Sûresi:1’den.
[4] Daha önce, ilgili kısmı nakledilen Hadîd Sûresi 13. âyet-i kerîmenin devamı.
[5] Hadîd Sûresi:14
[6] Mahmud Efendi Hazretleri, “6. Sohbet”, Sohbetler, c. 1, s. 119-120.