Musa (Aleyhisselâm) Rabbine sordu:
—Ey Rabbim! Hasta ziyaretinde bulunanın sevabı ne kadardır?
Cenab-ı Hak şöyle vahyetti:
— «Onu, annesinden doğduğu gibi günahlarından arındırırım.»
— Ey Rabbim! Cenazeye katılana ne gibi bir sevap vereceksin?
— «O kuluma, öldüğü zaman, kendisini kabre kadar uğurlayan melekler gönderirim. Bu melekler, kıyametin kopuşundan sonra da onu mahşere kadar uğurlarlar.»
— Ey Rabbim! Musibete uğrayanı ziyaret edip ona tesellide bulunana ne ecir vereceksin?
— «Hiçbir gölgenin bulunmadığı o kıyamet günü, onu, Arş’ımın gölgesinde gölgelendiririm.»
Sağır bir adam, komşusunun hasta olduğunu öğrenir. Ziyaretine giderken şöyle düşünür:
— Komşum hasta. Hal ve hatırını sormam gerekir.
Ben sağır bir adamım, hastalıktan onun da sesi çıkmaz. Zaten hastaya sorulan sorular ve alınan cevaplar aşağı yukarı aynıdır.
Ben, nasılsınız, diyeceğim; o, iyiyim, teşekkür ederim, diyecek. Ne yiyorsun, desem, elbet bir yemek ismi söyleyecek. Ben de afiyet olsun, derim. Hangi doktor geliyor, desem, elbet bir doktor adı söyleyecek. Ben de, iyi doktordur, derim. Olur biter. Nihayet, hastanın başucunda oturup konuşmaya başladılar:
— Nasılsınız?
Hasta inleyerek cevap verir:
— Ölüyorum…
— Oh oh, çok memnun oldum.
Sağır adam tekrar sorar:
— Hangi yemeği yiyebiliyorsun?
— Zehir yiyorum…
— Afiyet olun sana yarar inşallah. Tedavi için hangi doktor geliyor?
— Azrail geliyor… Hadi defol yanımdan…
— Çok bilgili ve tecrübelidir. İnşallah yakında sana yararlı olur.
— Defol, kahrol, benden uzak dur…
O ise, komşuluk görevini yerine getirmiş olmanın mutluluğu içinde oradan ayrılır.