Osmanlı devrinin son dönem büyük devlet adamlarından olan Ahmed Cevdet Paşa 1822 senesinde, günümüzde Bulgaristan sınırları içerisinde bulunan Lofça kazasında doğdu. Babası, Lofça İdare Meclisi âzâlarından İsmail Ağa, annesi, Lofçalı Topuzoğlu ailesinden Ayşe Sümbül Hanım’dır. Ahmed Cevdet Paşa’ya ailesi tarafından verilen isim Ahmed’dir. Cevdet mahlası sonradan şair Süleyman Fehim Efendi tarafından verilmiştir.
Ahmed Cevdet Paşa ilim tahsiline Fatih Camii’nde başladı. İslâmî ilimler tedrisatının yanı sıra matematik, astronomi, tarih, coğrafya gibi ilimleri de tahsil etti. Öğrenim gördüğü medresenin izin günlerinde, dönemin önemli ilim merkezlerinden olan Murad Molla Külliyesi’ne giderek burada Farsça öğrendi ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin Mesnevî-i Şerîf’ini bitirdi. Divançe adlı eserindeki şiirlerini de burada yazdı.
1844 senesinde henüz 22 gibi genç bir yaştayken Rumeli kaleminde kadı oldu. 1845’ten itibaren müderris olarak İstanbul Camilerinde ders verdi. Kendisine Şeyhülislâmlık makamı önerildiyse de, kanun düzenlemesiyle meşgul olan Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’nın dairesinde çalışmaya başladı ve akşamları da onun çocuklarının eğitimiyle ilgilendi.
Tarihçiliği
1853 senesinde Encümen’de, Ahmed Cevdet Paşa’ya bir Osmanlı târihi kaleme alma vazifesi tevcîd edildi. 1854’de pâdişâha sunulan çalışma vesilesiyle Süleymaniye pâyesi ile taltîf edilerek yüksek müderrisler sınıfına dâhil oldu. 1855’te devletin resmî tarihçisi olup bu görevi on yıl boyunca sürdürdü. Meşhûr Târih-i Cevdet adlı eserini de bu dönemde kaleme aldı. Onun yine bu dönemlerde kaleme almış olduğu Tezâkir-i Cevdet adlı eseri, yaşadığı döneme ait hâdiseleri kaydetmiş olması hasebiyle, döneme ışık tutan önemli bir eserdir.
Galata kadılığı, Mekke-i Mükerreme kadılığı gibi vazîfelerin akabinde Âlî Tanzimat meclisi üyeliğine getirilerek kanunlaştırma çalışmalarına dâhil oldu. 1861 senesi onun İstanbul kadısı olduğu senedir.
İbnü Haldûn’un Mukaddime adlı eserinin Osmanlı Türkçesine tercemesi de Ahmed Cevdet Paşa’ya aittir. Üyesi olduğu Âlî Tanzimat meclisinin adının Meclis-i Ahkâm-ı Adliyye olarak değiştirilmesinin ardından Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ve diğer kanunların yapılmasına öncülük etti.
Teftiş için gönderildiği yurt içi ve yurt dışındaki denetlemelerinde ve ıslâh faaliyetlerinde de gösterdiği başarılara bağlı olarak ikinci rütbeden Nişân-ı Osmânî ile taltîf edildi.
İlerleyen senelerde, bir mecmua neşrettiği Halep’te, Bursa ve Maraş’ta vâlilik yapan Ahmed Cevdet Paşa üç farklı zamanda Maarif Nazırlığına tayin edildi. Okulların ıslâhı konusunda ders kitapları yazmak da dâhil mühim hizmetlerde bulundu. Adliye nâzırlığına getirilip bu vazife boyunca önemli gelişmelere imza attıktan sonra 1890 senesinde siyâsî ve idârî vazifelerden emekliliği tercih edip arta kalan ömründe çocukları ve bilimsel çalışmalarına vakit ayırdı. 26 Mayıs 1895’ye Bebek’te vefât eden Ahmed Cevdet Paşa (Rahmetullâhi Aleyh)in cenâzesi Fatih Camii hazîresine defnedildi.
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’nin Ehemmiyeti
Mecelle’nin hazırlanması gündeme geldiğinde Osmanlı Devleti, batı rüzgârlarının tasallutu altındaydı. Dönemin paşaları daha çok batı menşeli kanunların terceme edilmek suretiyle bu muazzez topraklarda yürürlüğe getirilmesinden yana tavır koymaktaydılar. Ahmed Cevdet Paşa ve beraberindeki ulemâ, umerâ ve vüzerâdan olan müstakîm şahsiyetler ise Hanefî fıkhının sistematik bir hâle getirilerek kanunlaştırılması ve devletin buna göre idare edilip halkın buna göre sorumlu tutulmasını savunuyorlardı. Nitekim Ahmed Cevdet Paşa ve kendisi gibi düşünenlerin tavrı galip geldi. Bu tavır, Cumhuriyet dönemine kadar şeriatın tatbikinin devamın vesile oldu. Mevlâ Te‘âlâ hizmetlerinden ötürü kendisinden râzı olsun.