Aile, insanın dünyaya gözünü açtığı anda kendisini içinde bulduğu ve iletişime geçtiği ilk toplumsal birimdir. İnsanlar yaşamlarını bu en temel birlik içinde başlatır ve sürdürürler. Aile, insanın tabii olarak içinde yaşama ihtiyacı duyduğu ve sorumlu olduğu ilk topluluktur.
Toplumun ve milletin çekirdeği olan bu müessese, topluma kazandırılacak gelecek kuşakların niteliğini belirleme açısından da çok büyük bir öneme sahiptir.
Yüce dinimiz İslâm, içerisinde doğup büyüdüğümüz aile ile olan münasebetimizi, biyolojik bağdan çok daha özel bir noktada ele almış ve bize bu konuda birtakım mükellefiyetler yüklemiştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de, aileyi dünyevî tehlikelerden korumakla beraber, ahiret azabından da korumak gerektiği şöyle beyan buyurulmuştur:
“Ey iman etmiş olan kimseler! (Emirleri tutup, yasaklardan kaçarak) kendi nefislerinizi ve ailelerinizi farklı bir ateşten koruyun ki; (diğer ateşler odunla tutuştuğu gibi,) onun yakacağı(da), o (inkârcı) insanlarla(, çabuk yanan ve çokça yakan) o (kibrit) taşlar(ı)dır. Onun üzerinde iri yapılı, sert tabiatlı birtakım melekler vardır ki onlar, kendilerine emretmiş olduğu şeyler hususunda Allâh(-u Te‘âlâ’y)a isyan etmezler ve emrolunmakta oldukları şeyi yaparlar.“[1]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), âyet-i kerîmede dikkat çekilen hususu pratik hayattan bir örnekle şöyle vurgulamıştır: “Hepiniz çobansınız ve maiyetinizdekilerden mesulsünüz. Devlet reisi bir çobandır ve tebaasından mesuldür. Erkek de ailesinin çobanıdır.” [2]
Karakter ve Davranışlar Aile Ortamında Şekillenir
İnsan karakteri ve davranışları, içinde yaşadığı aile ortamında şekillenir. “İnsan, sıvı gibidir, içerisine girdiği kabın şeklini alır” buyuran İmâm-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû), “sadıklarla beraber olma” emrini ihtivâ eden âyet-i kerîmeye istinaden kurulan sağlam ve îmânlı ailelerin bu dünyadaki imtihanı başarmak ve saadeti elde etmek için en dar toplumdan en geniş topluma kadar insanın daima sadıkların içinde kaldıkça sadık olabileceğine işaret eder. Bu nedenle, aile yaşamı ve aile bireylerinin davranış ve ilişkileri ne kadar düzenli ve sağlıklı olursa, topluma kazandırılacak gelecek kuşaklar da o denli sağlıklı ve topluma yararlı kişilerden oluşur. Bireyle toplum arasında mükemmel bir doku teşkil eden sağlıklı aile, aynı zamanda bir milletin gücünü de gösterir.
Aileyle ilgili sorumluluklarımızın inanç yönünden ehemmiyeti Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından şöyle açıklanır: “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecûsî yapar.”[3]
Kısacası aile, kişinin inancına kadar tesir edebilen son derece etkili bir kurumdur. Dinimizin bu müessese üzerinde, aktardığımız derecede önemle durmasının en önemli sebebi de budur.
Dipnotlar
[1] Tahrîm Sûresi:6
Âyet-i kerîmede, “iri yapılı” ve “sert tabiatlı” şeklinde tarif edilen melekler, Zebânîlerdir. Bu melekler hakkında İmam Âlûsî (rahimehullâh) Rûhu’l-Meânî tefsirinde şöyle demiştir:
“Ebû İmrân Hazretler`inden nakledildiğine göre; zebânî diye bilinen bu meleklerin sayısı on dokuz olup, her birinin iki omuzu arası yüz senelik mesafedir. Kalplerinde hiçbir acıma duygusu bulunmayan bu melekler azap için yaratılmışlardır. Onlardan biri cehennem ehlinden birisine bir darbe vurduğu zaman, onu tepesinden tırnağına kadar öğütülmüş bir un haline getirir.” (Kur’ân-ı Mecîd Tefsirli Meâl-i Âlî’si’nden naklen.)
[2] Buhârî, Cuma:11
[3] Buhârî, Cenâiz 92