Efendi Babamız Ali Haydar Ahıshavî (Kuddise Sirruhû), 1 Ağustos 1960 senesinde vefât etmişti. Muhabbetini gönlümüzde her dâim canlı tuttuğumuz Efendi Babamız (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ni vefâtının sene-i devriyesi vesilesiyle hayatından kesitleri sizlere takdîm etmek suretiyle bir kez daha hayırla, minnetle ve şükranla yâd ediyoruz. Bu yazımızda, Osmanlı devrinden sonraki vazife ve hizmetlerine yer veriyoruz.
Ali Haydar Ahıshavî (Kuddise Sirruhû), Osmanlı’nın son devri ve Cumhuriyet’in ilk döneminin şâhidlerinden olması açısından da önemli şahsiyetlerden biridir. Osmanlı’nın izzetini müşahede ettikleri gibi, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki zor dönemleri de müşahede etmişlerdir. Âlimin emeklisi olmaz. Âlim, son nefesine dek dîne hizmet ettiği gibi, vefâtından sonra da talebeleri ve geride bıraktığı eserleri vasıtasıyla hizmetlerine devam eder. Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri de Cumhuriyet döneminde irşâd ve ilmî hizmetlerini sürdürmüştür. Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz de ondan, bu dönemde istifâde etmiştir.
Tekke ve İrşâd Hizmetleri
Efendi Babamız Ali Haydar Ahıshavî (Kuddise Sirruhû), Bandırma’da Şeyh Ali Rıza Bezzâz (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ne intisâb edip de hilâfet aldıktan sonra Büyük Şeyh Efendi Mustafa İsmet Ğaribullâh (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin Tekkesi’ne postnişin olarak atandı ve Tekke ve Zâviyelerin kapatılmasına dair 1925’te çıkan kanuna dek burada irşâd hizmetlerini sürdürdü. Bundan sonraki dönemi maatteessüf gözaltılar ve tutuklulukla geçiren Efendi Babamız, İstiklâl mahkemesinde yargılanıp yaşı sebebiyle tahliye edildikten sonra irşâd hizmetlerini ve ilmî hizmetlerini evinde sürdürdü. Mürşidimiz Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz de kendisinden bâtınî ilimleri bu vetirede tahsil ettikten sonra irşâd ve ilmî hizmetleri, kendisine vazifenin tevdî edildiği 1954 senesinde İsmailağa Camii’ne taşıdı. Bu hizmetler o günlerden bu günlere günümüzde de kesintisiz olarak sürdürülmektedir.
Ali Haydar Ahıshavî (Kuddise Sirruhû)nun Tarîkata İntisâbı
Bandırma’da Tekke Camii’nin avlusunda medfun bulunan Hacı Ali Rıza Bezzâz (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin şeyhidir. Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri çok tarîkat gezip de onların hiçbirinde şeriatın tam olarak muhafaza edildiğini görmediğinden tarîkat hakkında olumsuz düşünmekteydi.
Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri bir Ramazân ayında, Bandırma’ya vaaz etmek için gittiğinde büyük bir âlim ve güçlü bir hatip olduğundan yoğun rağbet görür. Burada gerçekleştirdiği vaazında, tarîkatları da şeriata bağlılık konusundaki eksiklikler sebebiyle tenkit eder. Bir sabah vaazı esnasında isim vererek: “Burada Bezzâz Ali Rıza Efendi var, esnaftır, tarik ehlidir. Şöyle yapar, böyle yapar” diye aleyhinde konuşur. Cemaatin içerisinde, Ali Rıza Bezzaz (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin talebelerinden, Börekçi Hasan Efendi de vardır. Vaazı dinler ve namazdan sonra olup biteni Ali Rıza Bezzaz Hazretleri’ne anlatır. Ali Rıza Bezzaz (Kuddise Sirruhû): “Hiç merak etme, çok yakında bizim yanımıza gelecektir” diye buyururlar.
Bu hâdiseden sonra Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin gönlüne bir od (ateş) düşer. Kalbi vecd, istiğrak ve cezbe ile dolar. Dev cüsse, cübbe ve sarığı atarak camiden çıkar. Pazaryerinde, bez satan Ali Rıza Bezzâz (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin yanına varır. Ali Rıza Bezzâz (Kuddise Sirruhû) Hazretleri ile karşılaşıp da onu görünce tesirlenerek derhal elini öper ve böylece aralarında bir dostluk başlar.
Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin Geçtiği İmtihan
Mürşidimiz Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerimiz intisâb vetiresinin devamını şöyle anlatıyor:
Hâsıl olan muhabbete rağmen Ali Haydar Efendi Hazretleri sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer sözü gereğince çekimser davranıyor. Derken Hacı Ali Rıza Bezzâz Hazretleri, Ali Haydar Efendi Hazretleri’ne şöyle diyor: “Madem İstanbul’da Fatih Çarşamba semtindesin, orada Hacı Ahmed Efendi vardır, onu ziyâret et, seni, benim gönderdiğimi söyle.”
Ali Haydar Efendi Hazretleri denildiği gibi yaptı, Hacı Ahmed Efendi (Rahmetullâhi Aleyh)i buldu. O da ona: “Karagümrük’te Maşlaklı Ali Baba isimli bir zât var onu ziyâret et öyle gel” dedi. Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû), Maşlaklı Ali Baba (Rahmetullâhi Aleyh)e gittiğinde kapıyı bir kız çocuğu açtı, kimi aradığını sordu. O da Maşlaklı Ali Baba (Rahmetullâhi Aleyh)i aradığını söyledi.
Az sonra Maşlaklı Ali Baba (Rahmetullâhi Aleyh) pejmürde bir hâlde geldi. Onun bu hâli Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin pek hoşuna gitmedi. Maşlaklı Ali Baba (Rahmetullâhi Aleyh) onu içeri aldı, kömürlükten geçiyorlardı: “Ben burada Rabbimi çağırırım” dedi. Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri bu söze kızdı fakat belli etmedi ve kendisini Hacı Ahmed Efendi (Kuddise Sirruhû)nun gönderdiğini söyledi.
Bunun üzerine o da: “Benden Şeyhlik öğrenip, başkalarına Şeyhlik satacaklar” dedi. Maşlaklı Ali Baba (Rahmetullâhi Aleyh) ona: “ne iş yaparsın?” diye sordu. Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû): “Hocayım vaaz ediyorum” diye cevap verdi ve diğer vasıflarını sıraladı. Bunun üzerine o: “Ne hocalığı?” dedi. Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[1] âyet-i celîlesini okudu.
Maşlaklı Ali Baba (Rahmetullâhi Aleyh): Sus, sus! Bir de âyet okuyorsun,” dedi. Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû):“Ben cünüp müyüm ki âyet okumayayım,” dedi. Maşlaklı Ali Baba (Rahmetullâhi Aleyh): “Cünüp olsan iyi, cünübü bir teneke su temizler; ama seni koca bir Karadeniz temizlemez.” dedi.
Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri buyurmuştu ki: “Bu sözden sonra bana bir hâl geldi ağlamaya başladım, o zâta karşı kızgınlığım, buğzum muhabbete döndü. O anda o kadar sevdim ki, her hâli bana hoş geldi. O da bana: “Amma da gözü yaşlı hoca imişsin, dayanamadın ya!” dedi ve barıştılar. İşte Sahâbe-i Kirâm da böyle idi. Sen sevme istersen, Rabbim sevdiriyor.
“Harâbat ehline hor bakma şâkir,
Defineye mâlik vîrâneler var.”
Öyle evler vardır ki, çatısı çökmüş, kapıları kırılmıştır. Ama o evlerin bir yerinde koca bir küp dolusu altın gizlenmiş olabilir. Bir düşünün! O zaman o evin değeri kaç misli artar…[2]
Dipnotlar
[1] Zümer Sûresi:9
[2] Mahmud Efendi Hazretleri, Sohbetler, c.3, s.237-238