Allah Te‘âlâ’nın sıfatlarından olan ilim, mahlûkâta nispetle kullanıldığında bilmek fiilinin gerçekleştiği ilim-bilim gibi, bilmeye dair alanların tümünde “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesnenin şeklinin zihinde oluşması” anlamlarına gelir. Dolayısıyla kâinatta ‘bilme’ ve ‘ilim’ adına her ne var ise, istisnasız hepsi Allah Te‘âlâ’nın ilim sıfatına tâbîdir.
İslâm uleması bilhassa dînin aslını oluşturması hasebiyle ‘ilim’ mefhumu üzerinde durmuş, bazı dallara ayırarak detaylı bir şekilde incelemiş ve ayrılan her bir dalı kendi içinde de ayırmak suretiyle derinlemesine incelemiştir. Gerçekleştirilen ilim tasnifleri, Şer‘î-Aklî ya da temelde 2’li, 3’lü veya 4’lü olmak üzere ulemaya göre farklılık göstermekle birlikte, İslâmî ilimler alanında tedrîsât faaliyeti açısından temelde âlet ilimleri ve âlî ilimler şeklinde ikiye ayrılan alan, hayatî bir alan olarak görülmüştür. Osmanlı medreselerinde esas alınan bu ilim tasnifi doğrultusunda İslâmî ilimler alanında ‘Âlet İlimleri’, Usûlü’d-Dîn, hadîs, fıkıh, tefsir ve tasavvuf gibi ilimleri tahsil etmenin anahtarı ve aracı kabul edilmiştir.
Özellikle yaşamış olduğumuz asırda her milletin kendi diline ait kitaplar yazılmış, kadîm metinler bu dillere çevrilmişse de bu eserleri okumak suretiyle İslâmî ilimler alanında yetkinlik elde edilebileceğini hiçbir muteber âlim söylememiştir. Zira farklı bir dilden tercüme edilmiş olan kitaplar, mütercimin gerek tercüme ettiği kitabın diline, gerekse de tercüme ettiği dile vukûfiyetiyle sınırlıdır. Bu sebeple tercüme bir kitabın, aslının aynısı olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.
Sadece Arapça bilmek âlim olmaya yetmediği gibi Arapçaya vâkıf olmadan âlim olabilmek de mümkün değildir. Arapça bilmeyen bir kimse kendisini belli bir ölçüde yetiştirip kültür ve birikim sahibi biri olabilirse de âlim olamaz.
Bir başka açıdan, sadece araştırmacı olarak tanımlanan bir kimsenin de İslâmî ilimler alanında Arapça bilmeden iyi bir seviye yakalayabilmesi mümkün değildir. Arapça bilmeyen bir araştırmacının, olanca kabiliyetine rağmen araştırma sahası sınırlıdır. Günümüzde her ne kadar ciltli külliyatlar dahî farklı dillere tercüme edilmişse de kadîm kaynaklara vukûfiyet ve detaylı araştırma için İslâmî ilimler alanında mâlumât edinmek isteyen kişi Arapçaya muhtaçtır.
Medrese Usûlünün Arapçaya Verdiği Önem
Medrese usûlünün Arapçanın tahsili konusunda, emsile ile başlayan sarf-tasrif eğitimi, bina, maksud ve izziyle devam edip avâmil ve izhâr ile daha da yükselen nahiv seviyesi, lügat ile zenginleştirilen birikime uzanan eğitim süreci üzerinde bu kadar önemle durması, bahsetmiş olduğumuz bu arka plana racidir.
Âlî ilimlerden olan akâid, hadis, tefsir ve tasavvuf gibi ilimleri bihakkın tahsil edebilmenin yolu ancak iyi bir Arapça tahsiliyle mümkündür. Bu sebeple Ümmet-i Muhammed, Asr-ı Saâdet’te başlamış olan ilim tahsil usûlünü günümüzde de muhafaza etmekte ve ilim müessesi medreseler faaliyetlerini hâlen sürdürmektedir.
Talebelerin Yetişmesine Katkıda Bulunun
İsmailağa Arapça medreselerinde İslâmî ilimlerin yolu olan Arapçaya ait ilimler talebelere, medrese usûlüne uygun olarak öğretilmekte ve bu yolla mütehassıs âlimlerin yetişmesi konusunda hizmetlerde bulunulmaktadır. Sizler de bağış ve yardımlarınızla İsmailağa Hâfızlık ve Arapça medreselerine destek olabilir, bu hizmetlerden hâsıl olacak ecir ve mükâfattan hissedâr olabilirsiniz. Detaylı bilgi için tıklayınız…