Abdülmetin Balkanlıoğlu hocamızın dün aramızdan ayrılmasının üzüntüsü, bizlere âlimlerin vefatının mânâsı üzerine vârid olmuş hadîs-i şerîfleri hatırlatıyor. Bir âlimin Hakk’a yürümesi, bir ferdin dünyasını değiştirmesinden ibaret bir durum değildir. Peygamber Efendimizin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), “Âlimin ölümü İslâm’da (açılmış) bir gediktir. Gece ve gündüz birbiri ardınca geldiği sürece onu hiçbir şey kapatamaz”[1] hadîs-i şerîfiyle beyân buyurduğu üzere, doldurulması mümkün olmayan bir boşluktur.
Âlimin vefatı, bilginin yok olması yönüyle büyük bir boşluğa sebep olduğu gibi, nitelikli bir şahsiyetin, hikmet ve tecrübenin, topluma yön veren nitelikli bir duruşun da ortadan kalkması yönüyle telafisi mümkün olmayan bir durum hâlini almaktadır.
Abdullah ibnü Amr’dan (Radıyallâhu Anh) rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allâh(-u Tealâ), ilmi (yok etmek istediğinde onu) kullar(ın kalbin)den soyarcasına almaz, lâkin âlimleri(in canını) gabzetmekle ilmi gabzeder (alır). Nihayet hiçbir âlim bırakmayınca, insanlar (kendilerine) cahil reisler yaparlar, birtakım (müşkillerinin hali için onlara) sual sorulur, (onlar da) ilimsiz fetva verirler böylece hem kendileri (doğru yoldan) saparlar. Hem de (başkalarını) saptırırlar.”[2]
Hadîs-i şerîften anlaşıldığına göre Allâh Te‘âlâ Hazretleri ilmi kendilerine ihsan ettikten sonra kullardan çekip çıkarmaz. Onlara kendisini bilmeye ve şeriatını yaymaya götürücü olan ilim hususunda hibe ettiği şeyleri geriye almaz.
Lâkin ilmi çekip alması, âlimlerin öğretim yapmayarak kendi ilimlerini zayi etmeleri suretiyle olur. Ve nihayet geçen âlimlere halef olacak hiçbir âlim bulunmaz. İşte Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) böylece bütün hayırların kabzolunacağını haber vermiştir.
Âlimlerin ruhlarının kabzolunmasından murad; her beldenin kendi ulemasının ruhlarının kabzolunmasıdır, yoksa her beldeden ve bütün İslâm memleketlerinden ilmin kalkması demek değildir. Ve her belde ahalisi üzerine, müesseseler kurarak dinî ilimlerden haberdar ve memleketin dinî ihtiyaçlarını temin edecek yeter derecede âlimler yetiştirmek farz-ı kifâyedir.
Ümmet olarak, hocalarımızın kıymetini onlar hayattayken bilmeli, vefât eden âlimlerimize karşı vefâlı olup örnek şahsiyetlerini rehber edinmeli ve üzerimizde bulunan ilmî müesseseler tesis etme, âlim yetiştirme vazifesini yerine getirme konularında gayret göstermeli, maddî ve mânevî imkânlarımızı bu yolda seferber etmeliyiz.
Dipnotlar
[1] Dârimî, Mukaddime:32
[2] Buhârî, İlim:35; Müslim, İlim:13, No:2573; Tirmizî, İlim:5, No:2654.