Şefaat, birisinin diğeri hakkında hayır talebidir. Başta Peygamber Efendimiz (Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem) ve diğer peygamberler, melekler ve Allah Te‘âlâ’nın dilediği bazı sâlih kulların günahkâr kullara şefaat etmesi haktır; Kitap ve manen tevatür derecesine ulaşmış hadis-i şeriflerle sabittir. Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) şefaati Allah Te‘âlâ katında kabul edilenlerin başta gelenidir. Ve şefaatini kıyamet gününe günahkâr ümmeti için saklamıştır.[1]
Mürşidimiz Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri de sohbetlerinde ulemânın şefaatinin önemine muhtelif vesilelerle dikkat çekmişlerdir. Âhiret ahvâlini îzâh ettiği bir sohbetinde, sonu hüsran olanların durumunu ve ulemânın konumunu şu şekilde açıklamışlardır:
اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ ﴿22﴾ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ﴿
﴾اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ ﴿23﴾ وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ ﴿24
(Allâh-u Te‘âlâ, meleklere şöyle buyurur:)
“O kâfir olanları bir de arkadaşlarını ve Allah’dan başka taptıkları putları hep bir araya toplayın, Toplayın da götürün onları cehennem yoluna (Sırat köprüsüne doğru). Ve onları hapsedin (tutuklayın). Çünkü onlar sorguya çekilecekler.” (Saffât Sûresi:22-24)
Âyet-i celîlede geçen: (اَزْوَاجَهُمْ)den kasıt onlar gibi olan diğer müşrikler, kâfirler, münafıklar, isyankârlar yahut da kendi dinlerine mensup hanımları ya da şeytanlardan olan dostlarıdır.
Puta tapan, puta tapanlarla, yıldıza tapan yıldıza tapanlarla, Yahudi, Yahudilerle, Hristiyan, Hristiyanlarla, içki içen, içki içenlerle, fuhuş yapan, fuhuş yapanlarla, faizci, faizcilerle, herkes kendi yandaşıyla mahşerde bir araya gelecektir. Ve Mevlâ Te‘âlâ meleklerine: “Ey melekler! Sırat köprüsünün üstünde müşrikleri alıkoyun. Çünkü onlar, sorguya çekileceklerdir” buyurur.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de şöyle buyurur: “Kıyamet günü kula dört şey sorulmadıkça ayakları kıpırdamaz: Gençliğini nerede geçirdiği, ömrünü nerede tükettiği, malını nereden kazanıp nereye harcadığı ve ilmi sayesinde ne yaptığı.”
Kıyamet gününde sorgu zordur, çetindir. Hata ve kusurları olan mü’minlere Allâh-u Te‘âlâ rahmetiyle muamele ederek onları rezil etmez.
Diğerlerine ise şöyle buyurulur: “Hesap gören olarak bugün senin hakkında kendi nefsin yeter.” (İsra Sûresi:14’ten)
Amel defterleri okunduktan sonra mesela günahkâr bir kimseye: “Bunu yapan kimsenin cezası nedir?” diye sorulur. O kişi: “Onun cezası cehennemdir” der. Kendisine: “Öyleyse hükmün gereği gir oraya!” denir.
Ve ders ayetimiz Sırat köprüsünün hak olduğuna kesin bir delildir. Bu köprü cehennemin üzerinde bulunan kıldan ince, kılıçtan keskin uzun bir köprüdür. Cennetlikler bu köprüden geçerek cennete ulaşır. Fakat cehennemliklerin ayakları ise buradan kayar, cehenneme düşerler.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur: “Kıyamet günü âlim ve âbid yani hakka tam manasıyla bağlı olan kimseler bir araya gelince o âbid olan şahsa: ‘Git cennette gir! Yapmış olduğun ibadetten yararlan.’ denir. Âlim olan zâta ise: ‘Burada dur! Ve sevdiğine şefaat et, çünkü kime şefaat edersen şefaatin kabul edilir’ denilir.”[2]
Allâh-u Te‘âlâ şefaat yetkisini diğer peygamberlere, meleklere, âlimlere, şehîdlere, sâlih mü’minlere, çocuklara ve cennet ehlinden uygun gördüğü bazı kimselere de verecek, onlar da yakınlarına şefaat edeceklerdir.
Mevlâ Te‘âlâ cümlemizi, şefaate nâil olan kullarından eylesin.[3]
Dipnotlar
[1] İsmailağa Fıkıh Kurulu, Ehl-i Sünnet Akâidi, İsmailağa Yayınları, İstanbul, s.115-116.
[2] Mahmud Efendi Hazretleri, “117. Sohbet”, Sohbetler, Siraç Yayınevi, İstanbul, 1999, c.4, s.332-333.
[3] Ahmet Fikri Doğan, Delîlü’s-Sâlikîn Sirâcü’l-Müttakîn Tercemesi, Siraç Yayınevi, İstanbul, 2017, c.2, s.267.