Hira mağarasında Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelen ilk vahiy “Oku”[1] emriyle başlamaktadır. Diğer taraftan, Allah Te‘âlâ meleklere Âdem (Aleyhisselâm)ın kendilerinden üstün bir varlık olduğunu ispat sadedinde, onda bulunan ilmin kendilerinde bulunmadığını ifade etmekte ve akabinde ona yönelik secdeyi emretmektedir.[2]
Bu iki husus bile ilmin, ona sahip olan âlimin ve onu tahsil etmeye çalışan talebenin faziletini /üstünlüğünü fazlasıyla ortaya koymaktadır.
Diğer bir âyet-i kerîmede ise, “Allah (Celle Celâluhû) sana bilmediğini öğretti”[3] buyrulduktan sonra, “Nitekim Allah’ın senin üzerindeki ihsânı büyüktür”[4] buyrularak ilmin ve talimin/öğretmenin büyük bir ihsân ve nimet olduğu ifade edilmiştir.
İslâm dini, özellikle şer‘î ilimleri tahsil edip öğrenen âlimlere ayrı bir değer atfetmektedir. Birçok âyet-i kerîme ve Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hadîs-i şerîfleri onların meziyet ve faziletlerinden bahsetmektedir.
Âlimlerin Fazilet ve Üstünlükleri Hakkında Âyet-i Kerîmeler
Kur’ân-ı Kerîm’de bilenlerle/âlimlerle bilmeyenlerin denk (eşit) olmadığı açıkça ifade edilmektedir:
﴾…قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ…﴿
“De ki! Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu?”[5]
Celâlüddin es-Süyûtî (v. 911), âyet-i kerîmenin tefsiri sadedinde buyurmaktadır ki:
“Bu âyet-i kerîme, ilmi övüp onun makamının yüksek olduğunu, cehaleti zemmedip onun eksik olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca bu âyet-i kerîme, İslâm evlilik hukukuna göre, cahil bir kimsenin âlim bir kadına eşit (denk/küfüv) olamayacağı ve aynı şekilde cahil kimsenin de âlim bir kişinin kızına eşit olamayacağına delil olabilecek durumdadır.”[6]
Gerçek anlamda Allah Te‘âlâ’dan korkabilenler ancak (hakiki) âlimlerdir. Âyet-i kerîmede buyrulmaktadır ki:
﴾…اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُا…﴿
“Kulları içinden (hakkıyla) ancak âlimler Allah’tan korkarlar.”[7]
Meşhûr müfessir İbn Atiyye (v. 541), tefsirinde, haşyetin (Allah Te‘âlâ korkusunun) başının ilim olduğunu söylemektedir.[8]
Kendisi dışında başka bir ilâhın bulunmadığına dair Allah Te‘âlâ şehadette bulunduktan sonra melekleri ve ilim ehlini de şahit tutmuştur. Ayet-i kerimede buyrulmaktadır ki:
﴾…شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِ﴿
“Allah, melekler ve ilim sahipleri Allah’tan başka adaleti ikame etmekte olacak hiçbir ilâh olamayacağına şahitlikte bulundu.”[9]
İmam Ğazâlî (v. 505) âlimin değerini ifade sadedinde bu âyet-i kerîmeyi zikredip devamla şöyle buyurmuştur: “(İnsanoğlu) Bak ki! Nasıl Allah Te‘âlâ tek ilâh olduğuna dair şahitlik hususunda önce kendi zatı ile başladı, ikinci olarak melekleri, devamında üçüncü olarak ilim ehlini zikretti ki, (aslında ehli ilim için) değer, fazilet, yücelik ve üstünlük olarak bu dahi yeterlidir.”[10]
Büyük Peygamberlerden Hazreti Mûsâ (Aleyhisselâm) ilim öğrenecek ve bir nevi hocası olacak olan Hızır (Aleyhisselâm)a ulaşmak için uzun bir yolculuk yapmış, bu yolculuğun zorluk ve sıkıntılarına katlanmış, karşılaştıklarında ise gayet tevazulu davranarak Hızır (Aleyhisselâm)dan kendisine istifade imkânı vermesi için iltimasta bulunarak onu takibe koyulmuştur.
Ayet-i kerimede buyrulmaktadır ki:
قَالَ لَهُ مُوسٰى هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا ﴿66﴾ قَالَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ
صَبْرًا ﴿67﴾ وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْرًا ﴿68﴾ قَالَ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِرًا
﴾وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْرًا ﴿69
«Mûsâ ona dedi ki: “Sana öğretilmiş olanlardan bana (dinim hususunda hakka) isâbetli bir ilim talîm etmene karşılık sana uyabilir miyim?” O dedi ki: “Gerçekten de sen benimle birlikte (gezdiğin sürece göreceklerini kabullenebilmen için) sabretmeye asla güç yetiremezsin! (Zâhirini şerî’ate muhâlif göreceğin) bilgi bakımından (ise) kendisini(n iç yüzünü) kavramamış olduğun şeylere karşı nasıl sabredebilirsin ki?” O: “Yakında inşâallâh beni (gördüğüm işlere karşı itiraz etmeyip) sabreden biri olarak bulacaksın ve sana ait hiçbir işe karşı gelmeyeceğim!” dedi.»[11]
Meşhur âlim el-Hatîb el-Bağdâdî (v. 463) âlimlerin yaptıkları ilim yolculuklarıyla ilgili yazdığı müstakil eseri er-Rihle fî Talebi’l-Hadîs adlı kitabında Hazreti Mûsâ ve Hızır (Aleyhimesselâm)ın kıssasını zikrettikten sonra şöyle buyurmaktadır:
“Bir kısım ilim ehli demektedir ki: Hazreti Mûsâ (Aleyhisselâm)ın, Allah Te‘âlâ katındaki makamının üstün olması ve değerli bir peygamber olmasına rağmen azmi, katlandığı sefer (meşakkati) ve Hızır (Aleyhisselâm) için gösterdiği tevazu ve alçak gönüllülüğü bize ilmin değerinin büyük, sahibinin mertebesinin üstün ve kendisinden ilim alınan kimseye karşı tevazu gösterilmesinin gerekliliğini göstermektedir. Eğer üstün makam ve ali mertebe sahibi olması sebebiyle ilim alacağı kimseye karşı tevazu göstermekten geri durması doğru olacak birisi olsaydı, bu Hazreti Mûsâ (Aleyhisselâm) olurdu. Ancak Hazreti Mûsâ (Aleyhisselâm)ın bu hususta ciddiyet ve gayret gösterip ihtiyacını da itiraf ederek kendinde olmayan ilmi almak için yurdundan uzaklaşmayı göze alması, bize insanlar içinde kimsenin kendini üstün görüp ilim ve âlime karşı büyüklenmesinin doğru olmayacağını göstermektedir.”[12]
Tekâmül ve İhtisâs Medreseleri
Medrese eğitimlerini yurt genelindeki medreselerde tamamlamış olan mezunlar, seviye tespit sınavında başarılı oldukları takdirde, Tekâmül Medreses’ine kayıt hakkına sahip olmaktadırlar.Tekâmül Medresesi’nde; Sarf, Nahiv, Belagat, Akaid, Kelâm, Tefsir ve Usûl-i Tefsir, Hadis ve Usûl-i Hadis, Fıkıh ve Usûl-i Fıkıh, Fıkhu’l-Hadis ve Tasavvuf dersleri alarak yetişen hocalar, yurt içi ve yurt dışı hoca ihtiyacı kapsamında vazifelendirilmektedirler.
İhtisâs Medresesi
Tekâmül Medresesi’nde yüksek başarı gösteren mezunlar, gerçekleştirilen yazılı sınav ve mülakatta başarılı olmaları durumunda İhtisâs Medresesi’ne kabul edilmektedirler.İhtisâs Medresesi’nde dört yıl boyunca Akâid, Fıkıh, Hadis, Tefsir ve Tasavvuf alanında mütehassıs hoca efendilerden üst düzey eğitim alarak ihtisâs yapan müderrisler, icazet sahibi uzman âlimler ve çağın sorularına çözüm üretebilecek dirayette rehber şahsiyetler olarak yetişmektedirler.
Sizler de yapacağınız yardımlarla geleceğin ehl-i sünnet âlimlerinin yetişmesine katkıda bulunabilirsiniz. Detaylı bilgi ve bağış için tıklayınız.
Dipnotlar
[1] Alâk Sûresi:1.
[2] Bakara Sûresi:30-33.
[3] Nisa Sûresi:113.
[4] Nisa Sûresi:113.
[5] Zümer Sûresi:9.
[6] Celâlüddîn es-Süyûtî, el-İklil fî İstinbâti’t-Tenzîl, Metâbiu Dâri’l-Kitabi’l-Arabî, s. 187; Ayrıca bk. Fahruddîn er-Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb (Tefsiru’r-Râzî/Tefsîru’l-Kebîr) Dâru’l-Fikr, Lübnan, c. 2, s. 195.
[7] Fâtır Sûresi:28’den.
[8] İbn Atiyye, el-Muharrerü’l-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitâbil’l-Azîz (Tefsiru İbn Atiyye), Vüzâretü’l-Evkâf ve’ş-Şuuni’l-İslâmiyye, Katar, c. 7, s. 217.
[9] Âl-i İmrân Sûresi:18.
[10] İmam Ğazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, Dâru’l-Minhâc, Cidde, c. 1, s. 20.
[11] Kehf Sûresi:66-69.
[12] el-Hatîb el-Bağdâdî, er-Rihle fî Talebi’l-Hadîs, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, s. 106-107.