أَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ﴿
﴾مِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ
«Ey Resûl-i zîşân! Rabbinden sana indirileni hakkıyla tebliğ et. Eğer bunu söylemezsen O’nun elçiliğini ulaştırmış olmazsın. Allah(-u Te‘âlâ Hazretleri), seni insanlardan muhafaza eder. Muhakkak Allah Te‘âlâ, kâfir kavmi hidayet etmez.»[1]
Bu âyet-i celîle-i cemîle bizlere büyük bir haberi veriyor. İnanmış olarak, hâlis bir niyetle eğer Kur’ân-ı Kerîm’i ve bu Dîn-i Mübîn-i İslâm’ı tebliğ edersek, kimselerden bir ücret (karşılık) da beklemezsek aynı müjdeye bizim de nâil olacağımız bildiriliyor.
Rivâyete göre, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Medîne-i Münevvere’ye muhâcir olarak gelince, Yahudiler önüne çıktılar ve dediler ki: “Ya Muhammed, bizim sayımız çok, kuvvetimiz de var, eğer bu yola devam edersen seni öldürürüz. Ama geri dönersen sana azık veririz, sana ikram ederiz.”
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e Yahudiler tarafından bir tehlike gelmesin için, ensârdan ve muhâcirlerden yüz kişi korurlardı. Bu sahâbîler, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yanında geceler ve onunla beraber gezerlerdi.
Bu âyet-i kerîme nâzil olunca, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kendisini Yahudilerin ve diğer müşriklerin hilelerinden Cenâb-ı Hakk’ın muhafaza edeceğini bildi ve ensâr ile muhâcirlere dedi ki: “Artık evlerinize dönün. Rabbim bana söz verdi, beni Yahudilerden koruyacak.” Bundan sonra Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kendisine koruyucu almadı.
Hakikaten Mevlâ Te‘âlâ onu müşriklerin, Yahudilerin, putperestlerin ve münafıkların her türlü şerlerinden muhâfaza etti. Gerek Yahudiler, gerek Mekke müşrikleri her türlü kötülüğe teşebbüs ettilerse de, Allah Te‘âlâ’nın rasûlüne hiçbir zarar veremediler.
Mevla Te‘âlâ, âyet-i kerîmenin sonunda: ﴾اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ﴿
«Allah (Celle Celâluhû), kâfir olan kavmi hidayete erdirmez.» buyurmaktadır. Yani onları maksatlarına ulaştırmaz. Bundan sebep, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e en ufak bir kötülük yapmaya kadir olamazlar.
Mevla Te‘âlâ bu hususta bir de şöyle buyuruyor:
﴾وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْۜ وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ﴿
«Gerçekten de onlar (hakkı iptal ve bâtılı ispat uğrunda son derece gayret göstererek) kendilerine ait tuzaklarıyla hile yapmışlardı. Oysa onların tu zağı(nın karşılığı) Allâh katında (hazır bulunmak ta)ydı, her ne kadar da onların tuzağı, kendisinden sebep dağlar (yerinden oynayıp) ayrılacak (derecede güçlü) oldu ise de!» [2]
İslâmiyet’i Tam Manasıyla Yaşamalıyız
Yalnız unutmayalım ki Rabbimizin bu yardımlarına nâil olabilmek için İslâmiyet’i tam manasıyla yaşamamız lâzımdır. Cenâb-ı Hakk’a hıyanet etmemek lâzımdır.
Nitekim bir âyet-i kerîmede buyruldu ki: ﴾…يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ﴿
«Ey îmân etmiş olan kimseler! (Farzları ve sünnetleri yerine getirmeyerek, niyetlerinizin tersini açıklayarak ve ganimet mallarından çalarak) Allâh’a ve o Rasûl’e hâinlik etmeyin…»[3]
Hıyanetlik ediliyor ki böyle buyuruldu.
Eğer biz O’na itaat ve O’nun dinine hakkıyla riayet edersek, mutlaka matlûbumuz olan rızaullâha ve milleti de Allah Te‘âlâ’nın izniyle cehenneme gitmekten kurtarırız. Bu arada kendimizi de hem dünyevî hem uhrevî belâlara düşmekten kurtarırız.
Cenâb-ı Hakk’a iyi söz verelim. Dinimizin farzlarına, vaciblerine, sünnetlerine, müstehablarına, edeplerine dikkat edelim. Haramlardan, mekruhlardan da kaçınalım. Bu yolda sebat edelim. Göreceğiz ki, dünyamız huzur içinde olacak.
Bize belâlar, Allah Te‘âlâ’ya lâyık olamadığımızdan geliyor. Bir defa, dünyaya rağbet etmemeliyiz. Koltukta, sandalyede gözümüz olmamalı. Keyif, rahat, zevk, sefa asla düşünülmemeli. Gayemiz, yalnız Mevla Te‘âlâ’nın dinini yaşamak ve yaşatmak olsun. Millet ne zannederse zannetsin! Mevla Te‘âlâ, bizim niyetimizi iyi biliyor. İnsanın kendisini methetmesi doğru değildir ve etmiyoruz da.
Not. Sohbetin tamamı için bkz. Mahmud Efendi Hazretleri, “3. Sohbet”, Sohbetler, Siraç Yayınevi, İstanbul, 2010, c. 1, s. 56-58.
Dipnotlar
[1] Mâide Sûresi:67
[2] İbrahim Sûresi:46
[3] Enfâl Sûresi:27’den.