Bir gün bir adam Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) huzuruna gelerek ondan yiyecek bir şeyler istedi. Kendisinden bir şeyler isteyenleri boş çevirmeyen Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu kez öyle yapmadı ve adama şöyle dedi:
– Senin evinde hiç eşya var mı?
Adam:
– Birkaç parça eşyamız var Ya Resulallah, dedi.
Bunun üzerine Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) adama:
– Onlardan iki tanesini getir, dedi.
Adam eşyaları getirince, Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) orada bulunanlara:
– Bunları kim satın alır? diye sordu.
Ashab-ı Kiram’dan biri eşyaları belirli bir fiyata satın aldı. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu parayı alıp adama verdi ve şunları söyledi:
– Bu paranın bir kısmıyla ailene yiyecek al, kalanıyla da bir balta al ve bana getir.
Adam bir süre sonra elinde bir baltayla Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in huzuruna geldi. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) baltaya sap takarak adama verdi ve şöyle buyurdu:
– Haydi, bununla kurumuş ağaçları kes ve onları odun olarak sat. On beş gün çalış ve yanıma gel.
Adam on beş gün çalıştıktan sonra Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yanına geldi. Kazandığı para ile kendisi, eşi ve çocuklarına elbise ve yiyecek almıştı. Resul-i Ekrem (Aleyhisselâm) bu duruma çok sevindi ve adama şöyle buyurdu:
– Kıyamet gününde dilenciliğin, alnında kara bir leke olarak görünmesindense çalışarak rızkını kazanman senin için daha hayırlıdır.[1]
İnsana Kendi Gayretinden Başka Bir şey Yoktur
Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) “hayırlı” olarak vasıflandırdığı çalışma, insanın kendisinin ve ailesinin geçimini sağlayacak bir işle meşgul olması, insanlara faydalı olacak ameller ortaya koymasıdır. Allah Teâlâ, “O hâlde (tebliğ ve namaz gibi vazîfelerinden)
boş kaldığın zaman hemen yorul(urcasına şükür ve duâda bulun, hiçbir vaktini ibâdetten boş
tutma). Bir de sen ancak Rabbine rağbetli ol!”[2] buyurarak bizleri çalışmaya teşvik eder. Ancak burada dünya-âhiret dengesini kurarak çalışmamız, bütün himmeti dünyaya bağlamamamız lazımdır. Mesela kişiyi farzlardan alıkoyan bir çalışma ibâdet değil belki kişiyi âhirette hüsrana uğratacak bir çalışmadır.
Çalışmak aynı zamanda bir ibadettir. İbadet sayılan bu çalışmanın karşılığını alacağımız da Kur’an-ı Kerim’de şöyle müjdelenmektedir: “Gerçekten insan için, kendi gayretinden başkası yoktur! Muhakkak ki onun çalışması(nın karşılığı) çok yakında (kendisine amel defterinde ve
mîzânında) gösterilecektir! Sonra o (İslâm yolunda gayretle çalışan insan), en bol karşılık olarak onunla mükâfatlandırılacaktır”[3]
Ehlinin Rızkını Temin İçin Çalışmak İbâdettir
İnsanoğlu hayatını devam ettirmek için yeme, içme, mesken ve korunma gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılamak zorundadır. İnsan çalışarak hem ihtiyaçlarını karşılar ve hayatını devam ettirir hem de Cenâb-ı Hakk’a karşı kulluk görevlerini hakkıyla yerine getirmiş olur. Böylece kimseye muhtaç olmaz.
Ailemize helal rızık yedirmek için çalışmak bizim temel görevlerimizden biridir. İslam dini kendimizin ve ailemizin geçimini sağlamak için çalışmamızı teşvik etmiş ve övmüştür. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir gün mescidde Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh) ile karşılaşmıştı. Onunla tokalaşınca ellerinin nasırlı olduğunu gördü. Ona bunun nedenini sorunca Sa‘d bin Muâz (Radıyallâhu Anh):
– Ailemin rızkını kazanmak için çalışıyorum, ellerim onun için nasır bağladı, Yâ Rasûlallah, dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), Sa‘d (Radıyallâhu Anh)ın nasırlı ellerini ashabına göstererek şöyle buyurdu:
– İşte bu eller Allah’ın sevdiği ellerdir.[4]
Yüce dinimiz İslâm, mü’minlere hayata bir bütün olarak bakmlarını, dünya ve ahireti bu bütünün iki yarısı olarak kabul etmelerini telkin eder. Dünyadaki meşru çalışmalarımızı da bir nevî ibadet olarak addeder. İşte bundan dolayı dinimiz hem dünya hem de ahiret için çalışmamızı ister. Allah Teâlâ bizlere “Allâh’ın sana vermiş olduğu (hazineler ve geniş imkânlarla dolu) şeyler içerisinde o sonraki yurdu(n kazanılması için gerekli olan amelleri) ara. Dünyâdan (âhireti kazanmak için yapman gereken salih amellere imkân sağlayacak
helâl rızıklardan) da nasibini unutma”[5] buyurarak dünyayı da ahireti de ihmal etmememizi emreder.
Her Peygamberin Bir Mesleği Vardı
İnsanlığın kılavuzu olan bütün peygamberler hem Cenâb-ı Hakk’tan aldıkları ilâhî mesajları insanlara tebliğ etmek için gayret etmişler hem de rızıklarını elde etmek için çalışmış ve alın teri dökmüşlerdir. Onlar hiç kimseye muhtaç ve yük olmadan kendi el emekleri ile geçimlerini sağlamışlardır. Nitekim Hazret-i İdris (Aleyhisselâm) terzilik, Hazret-i Mûsâ (Aleyhisselâm) çobanlık, Hazret-i Dâvûd (Aleyhisselâm) demircilik, Hazret-i Zekeriyyâ (Aleyhisselâm) ve Hazret-i Îsâ (Aleyhisselâm) marangozluk yapmışlardır. Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ise ticaretle uğraşmış ve “Hiç kimse, kendi elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir”[6] buyurarak bütün Müslümanlara çalışmayı tavsiye etmiştir. Mümin kimse hem kendi çalışmalı hem de diğer insanlara iş kapısı açmak için çareler araması lazımdır.
Dipnotlar
[1] Ebû Dâvûd, Zekât, 26; İbn Mace, Ticârât, 25.
[2] İnşirâh Sûresi, 7-8.
[3] Necm Sûresi, 39-41.
[4] İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3 s. 86.
[5] Kasas Sûresi, 77.
[6] Buhârî, Büyû, 15.