İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayet edilmiştir: Bir gün (hayvanın üstünde) Rasûl-i Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in arkasında idim. Bana buyurdu ki: “Ey delikanlı! Sana bir kaç kelime öğreteceğim. Allâh(-u Te‘âlâ)yı muhafaza et ki, Allâh(-u Te‘âlâ) da seni muhafaza etsin. Allâh(-u Te‘âlâ)yı muhafaza et ki, O’nu (Celle Celâluhû) karşında bulasın. İsteyeceğin zaman Allâh(-u Te‘âlâ)dan iste ve yardım talep edeceğin zaman Allâh(-u Te‘âlâ)dan yardım talep et.
Bilmiş ol ki, bütün ümmet herhangi bir hususta sana fayda vermek için bir araya gelmiş olsa, ancak Allâh(-u Te‘âlâ)nın senin için takdir ettiği hususta sana yararlı olabilirler.
Aynı zamanda, sana herhangi bir hususta zarar vermek için bir araya gelmiş olsalar, ancak Allâh(-u Te‘âlâ)nın senin aleyhinde takdir ettiği bir hususta sana zarar verebilirler. Kalemler kalkmış ve sayfalar (mürekkepler) kurumuştur.”
Bir münafık bir müslüman ile beraber gidiyordu. Münafık tabii ki münafıklığını gizliyordu. Akşam olunca harap olmuş, terk edilmiş bir evde konakladılar. Münafık müslümanı öldürmeye azimliydi, onun uyumasını bekliyordu. Müslüman uyuyunca, dikkatle yavaş yavaş onun elini kolunu bağladı. Tam bıçağını saplayacaktı ki, müslüman olan durumu fark etti ve derhal Allâh-u Te‘âlâ’ya sığınarak: “Ya Rahman! Bana yardım et.” dedi.
O esnada dışarıdan bir ses işitildi: “Dokunma ona.” Münafık derhal dışarıya çıktı, bakındı fakat kimse yoktu. Tekrar öldürmeye teşebbüs etti, müslüman yine: “Ya Rahman! Bana yardım et.” dedi. Gene dışardan aynı ses duyuldu. Dışarı çıkıp baktığında yine kimseyi göremedi.
Üçüncü teşebbüsünde de müslüman aynı sözleri söyleyince, yine aynı ses işitildi. Bu defa dışarı çıkan münafığın kellesi uçuruldu. Müslümanı kurtaran içeriye girdi ve dedi ki: “O sana bıçağı hazırladığı vakitte ben Arşurrahman üzerinde idim. Sen “Ya Rahman! Bana yardım et.” dediğinde hemen Mevla Te‘âlâ beni gönderdi.”
Allâh-u Te‘âlâ bir insana yardım eder mi, etmez mi? Eder! Yeter ki biz sığınmasını bilelim, fakat işte biz bunu bilmiyoruz. Korunmayı hep maddi kuvvetlerden bekliyoruz. Hâlbuki insana her ikisi de lazımdır.
Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in derdini gördük. Herkese hatta küçüklere dahi dini anlatıyor. Bizler küçük bir çocuk ile karşılaşsak ona “gıdı gıdı” filan eder, eğlendirmeye çalışırız. Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ise, büyük bir ciddiyetle ufak bir çocuğa dahi dini tebliğ ediyor.
“Allâh-u Te‘âlâ’yı Muhafaza Et” İfadesinden Murad Nedir?
Hadis-i şerifte “Allâh(-u Te‘âlâ)yı muhafaza et” buyuruldu. Allâh-u Te‘âlâ’yı muhafaza etmek, şeriatı muhafaza etmektir. Mesela Camiye girerken önce içeriye sağ ayağımızı atsak şeriat muhafaza edilmiş demektir. Su içilirken yudum yudum alınarak üç defada içilse, şeriat muhafaza edilmiştir. Elbise giyerken sağdan, çıkarırken soldan, ayakkabı giyerken sağdan, çıkarırken soldan olursa muhafaza edilmiştir.
Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri: “Daha bir su içmesini beceremiyorsunuz.” buyururlardı, yani şeriat üzere demek isterdi.
Her İşimiz Şeriat Üzere Olmalıdır
Her işimiz şeriat üzere olmalıdır. Helaya sol ayakla girilir, sağ ayakla çıkılır. Girerken de çıkarken de okunacak dualar vardır. Namaz abdesti alırken acaba kaç kişi abdest dualarını okuyor? Bunları okumak müstehabdır. Bu dualar okunmaz ise abdest olmaz demek değildir, fakat okunulması lazımdır.
Mevla Te‘âlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de kolayca rahatça anlayabileceğimiz şekilde bize şeriatı anlatıyor, eğer bu şeriatı yaşarsanız size ne Sırp, ne Rus, ne Amerika dokunabilir. Bizler neden korkacağız? Onlardan mı? Hayır! Biz şeriatın uygulanmamasından korkacağız.
Camiye girerken çıkarken, eve girerken çıkarken, giyinirken, yerken, içerken hep, “şeriatı muhafaza ediyor muyuz, etmiyor muyuz?” düşüncesi içerisinde bulunmalıyız.
Allâh-u Te‘âlâ Karadeniz’in dağını, ovasını, yaylalarını altın, gümüş yaptı yani verimli kıldı, her taraf çay… Köylülerimizin eline milyonlar geçiyor. Fakat bir dahaki senenin çay satımına kadar halkın elinde beş kuruş kalmıyor. Kimi Bafra’ya, kimi Samsun’a, kimi İstanbul’a gidiyor, sokaklarda, gazinolarda, kahvelerde boşu boşuna vakit geçirip parayı harcıyorlar.
İktibâs: Mahmud Efendi Hazretleri, “41. Sohbet”, Sohbetler, c.2, s.165-166.