Anneler günü ve annesiz günler!
Anneler günü geleneği, Antik Yunanlıların Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlar. Antik Romalılar da ilkbahar festivallerini Hazreti İsa’nın doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutluyorlardı.
ABD’de Anna Jarvis’in kaybettiği kendi annesi için 1908 yılında başlattığı anma günü, 1914 yılında Kongrenin onayıyla Amerika çapında genişledi.
Batı ülkelerinde her yıl Mayıs ayının 2. Pazar günü, yılın diğer günlerinde ihmal edilen annelerin 1 günlüğüne hatırlanması için bugün “anneler günü” olarak tayin edilmiştir. Enkaz halinde olan aile yapısı, toplumun her bir ferdinin bireyselleştiği, aile ilişkilerinin meveddet ve merhamet bağlarından uzaklaşarak, sembolik olarak kaldığı, hayatın tüm hücrelerine maddesel bakış açısının nüfuz etmesi sonucu bütün duyguların, menfaat hislerine mağlup olduğu Avrupalılarda bugün, “günah çıkarmak” adına huzur evine terk ettikleri annelerine gül demetleri götürerek, yapmacık sevgi gösterilerinde bulunarak, dünyaya her zaman ve her şeyde olduğu gibi sahte pozlarını en alımlı ve yaldızlı bir şekilde servis edilerek geçirilir.
“Hayırsız evlat” mefhumunun dahi kalmadığı Avrupa toplumunda evladın ebeveynine iyilikte bulunması, onların cefasına katlanması, hiçbir şekilde saygı ve hürmette kusur etmemesi gibi düşünceleri tarihin tozlu raflarında bile bulamayız. Ancak gelgelelim, kuzu postu giyinen kurt misali, dünyaya medeniyet öğretmeye kalkışan, ahlakî duyguları tükendiği halde model insan olarak görülmeyi başaran, kanlı ellerini ve sömürü düzeninde biledikleri vampir dişlerini ustalıkla saklamayı bilen batılı, müslüman toplumlara nasıl giyinmeleri gerektiğini, kadınların her yıl nerelerini örtüp nerelerini açmaları gerektiğini, erkeklerin hangi ucube şekle bürüneceklerini, “fast food” denilen yemek türünün yanında ne içmeleri gerektiğini, ne izlemeleri, nasıl konuşmaları, evlerini nasıl dekore ve tasarlamaları icap ettiğini öğretmelerinin yanında, islamın “cennet annelerin ayakları altındadır” (Nesâî, Cihad, 6) diyerek ulvileştirdiği annenin yüce mertebesini,
“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” İsra: 24
buyrularak, Allah’a ibadetten sonra 2. Sıraya konulan ebeveyn haklarını Müslümanlara öğretmekten geri durmadılar.
Batı Taklitçiliği ve Bozulma
“Sizden öncekilerin adetlerini ve yaşantı biçimlerini hiç şüphesiz karış karış, zir’a zir’a takip edeceksiniz. Öyle ki fare deliğine girseler siz de gireceksiniz.” (Buhari 3279) Hadis-i şerifinin apaçık beyan ettiği gibi, Müslümanlar elindeki mücevheri, pespaye metalarla değiştirircesine, hayatının her alanında batının kokuşmuş hayat düzenini baş tacı ettiği gibi, annesini ne zaman hatırlaması, mutlu etmesi, sevindirmesi gerektiğini de yine onlardan öğreniyor.
Genel yapı itibarı ile baktığımızda, hali hazırda aile yapısının bozulmadığı, evlat ebeveyn ilişkilerinin İslam dininin emirleri doğrultusundan ve örf adet geleneğinden tam manasıyla sapmadığı, batıya kıyas edilemeyecek derecede iyi bir halde olmasına rağmen Müslüman, bu meyanda batı hayranlığına bir kez daha yenik düşüyor.
“Anneler günü” “Babalar günü” “Sevgililer günü” adları altında batıdan servis edilen, kültür yozlaşmasına ve ahlakî çöküşe neden olan bu adetler diğer bir yandan, tüketim çılgınlığı gıdasıyla azgınlaşan emperyalist düzenin hayatî damarlarıdır. Bu günler yaklaştığında mağaza vitrinlerinde görmeye alıştığımız, hususi indirimler, kampanyalar, aslında düzenin fırsatçılığını ve gizli niyetini ifşa etmektedir.
Maalesef dini bütün olarak addedilen Müslümanlar dahi bu yaldızlı iyi niyet gösterilerinden etkileniyor bu günler geldiğinde hediyeleşmek ve tebrikleşmekten kendilerini alamıyorlar. Anadolunun baş tacı edilen annesi, bu gün geldiğinde, hristiyan menşeli bu adetin evlatları tarafından hatırlanmadığı takdirde mahzun oluyor, değer verilmediğini düşünüyor.
Cihada gitmek isteyen bir gence anne ve babanın rızasını alma ve onları hoşnut etme hususunda onlar hakkında cihat etmesini tavsiye eden, “en hayırlı işin baba vefat ettikten sonra baba dostlarına iyilikte bulunmak olduğunu” buyurarak, babaya vefa göstermenin ehemmiyetini bu derece beyan eden, ebeveynin bu hürmet ve ta’zime evlatların hamlinden doğumuna ve ondan sonraki yetişmelerinde ki sıkıntılara göğüs gerdiklerinden dolayı layık olduklarını, dolayısı ile müşrikte olsalar bu saygı ve hürmete liyakatlarını beyan eden ve bu hususta nice âyet, hadis, sahabe hayatlarından ve selef-i salihinin kıssalarından örneklerle anne babayı yücelten bir dinin mensupları olarak her şeyde olması gerektiği gibi bu hususta da teyakkuz halinde olmamız gerekir.
Bizlerin mübarek gün ve gecelerini, bir hristiyan tarafından tebcil edilerek kutlandığına şahit olmadığımız gibi, dinimizde önem ve ehemmiyetine bir fariza olarak dikkat çekilen anne baba haklarını bir hristiyan geleneğinden etkilenerek gündeme almamız zavallı bir durum olacaktır.