Ashâb-ı kirâm (Radıyallâhu Anhüm Ecma‘în) olmasaydı ve onlar görevlerini en güzel şekilde yapmasaydı, biz dinimizi hem sıhhatli ve kâmil bir sûrette öğrenemez, hem de murâd-ı ilahiye uygun bir şekilde yaşayamazdık. İslâm namına sahip olduğumuz değerleri İslâm’ın ilk nesli olan ashâb-ı kirâma borçluyuz.
Ümmetin En Hayırlıları Sahabe-i Kirâmdır
Bilmemiz gerekir ki Allah Teâlâ’nın Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e lütfettiği ve seçtiği sahabe, bu ümmetin en hayırlı kimseleridir. Kur’ân-ı Kerim de Hazret-i Muhammed (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in ümmetinin en hayırlı ümmet olduğunu ifade etmiştir: “(Ey Ümmet-i Muhammed! Allah’ın ezelî ilminde de, Levh-i Mahfûz’da da, geçmiş ümmetlerce de) insanlar(ın menfaatini temin) için (meydana) çıkarılmış olan birçok ümmetin en iyisi siz oldunuz.
(Çünkü siz) ma‘rûfu (Kitap ve Sünnet’e uygun olup, şeri‘ât ve akıl tarafından güzel bilinen şeyleri) emredersiniz, münker (olan kâfirlik ve haramlar gibi kötü şeyler)den nehyedersiniz ve Allâh(ın tüm buyrukların)a (gerçekten) îmân (etmeye devâm) edersiniz. Ehl-i Kitap da (sizin gibi âhir zaman peygamberine ve getirdiği dîne) îmân edecek olsaydı elbette bu, kendileri için (inkâr karşılığında elde ettikleri dünyâ riyâsetinden) daha iyi olurdu. (Gerçi) içlerinden (Abdullâh ibni Selâm ve arkadaşları gibi) mümin kimseler vardır. Onların çoğunluğu ise (hak yoldan çıkmış olan) fâsıkların ta kendileridir.”[1]
Kim Ashâbın Yaptığı Gibi Yaparsa…
Rivâyet edildiğine göre, Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh) hilâfeti döneminde bu âyet-i kerimeyi açıklarken şunu söylemiştir: “Allah Teala dileseydi âyette geçen كنتم (siz idiniz) lafzı yerine أنتم (sizsiniz) lafzını kullanır ve ümmet olarak herkes bu âyetin muhtevasına girerdi. Ancak كنتم (siz idiniz) ile, âyette sadece Sahabenin kastedildiği görülmektedir. Bundan dolayı kim onlara benzer, onların yaptığı gibi yaparsa insanlar içinde seçilmiş, en hayırlı ümmet olma şerefine erer.”
Diğer bir rivayette, Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh) bir hac mevsiminde insanların tavırlarında gördüğü bazı olumsuzluklardan dolayı, zikri geçen âyet-i kerimeyi okuyup şöyle der: “Ey insanlar, size okuduğum şu âyetin tanımladığı ümmetten olmak kimin hoşuna giderse Allah’ın öyle bir ümmet için ortaya koyduğu şartları yerine getirsin.” Böylece o ümmetine gerek iyiliği emretmek gerekse kötülükten nehyetmek konusunda ve gerekse başka hususlarda ashâb-ı kirâmı örnek almalarını ve onlara benzemelerini tavsiye etmiştir.[2]
Allah Teâlâ, kullarının gönüllerine bakıp Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)i seçerek peygamberliğe münasip gördü. Ardından yine kullarının kalplerine nazar edip Fahr-i Kâinat Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e münasip olan ashâb-ı kirâmı seçti ve İslâm dininin ilk yardımcılarını, Allah’ın yüce dinine en üst seviyede örneklik edilmesi için sahabe-i kiramdan meydana getirdi. Bu nedenle Allah katında, bu Müslümanların güzel gördükleri güzel, çirkin buldukları da çirkindir.[3]
Allah Teâlâ Dinini Sahabe-i Kirâm ile Temsil Ettirdi
Önde gelen sahabilerden Abdullah ibni Ömer (Radıyallâhu Anh) sahabîyi şu hayranlıkla anlatır: “Doğru bir yol tutmak isteyenler, daha önce geçenlerin yolunu tutsunlar. Onlar, Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in dava arkadaşları olan ashaptır. Onlar, bu ümmetin en hayırlılarıdır. Onlar, ilim bakımından en engin, gönülleri tertemiz ve tekellüfsüz insanlardır. Onlar öyle üstün bir topluluktur ki, Allah onları, seçkin Nebîsi (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) için seçti. Dinini bu mübarek toplulukla temsil ettirdi. Öyle ise, haydi siz de onların ahlâkını ahlâk edinin, onların yolunda yürüyün. Zira Onlar, başka değil Hazret-i Muhammed’in (Aleyhisselâm) ashâbıdır. Kâbe’nin Rabbine yemin olsun onlar dosdoğru bir yolda yürümüşlerdi.”[4]
Efendimizin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in evine izin almaksızın girebilecek kadar yakın olan büyük ilim âbidesi Abdullah ibni Mes‘ûd (Radıyallâhu Anh), çok kesin bir şekilde tâbiine şunu tembihler: “Siz tâbiin olarak belki sahabeden daha çok oruç tutabilir, daha çok namaz kılar, daha çok yorulabilirsiniz. Hâlbuki, onlar sizden daha hayırlıdırlar.” Bunun sebebi sorulunca, der ki: “Çünkü dünyaya karşı (kalben) ilgisiz, ahirete ise çok düşkün idiler.”[5] O gün sahabenin hangi büyük âlimine sorsaydınız, hep aynı cevabı alırdınız. Hep parmaklar, Hazret-i Ebû Bekir (Radıyallâhu Anh) ve Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh) kabirlerini gösterirdi.[6]
Hazret-i Ali (Radıyallâhu Anh) Sahabeyi Anlatıyor
Bir gün Hazret-i Ali (Radıyallâhu Anh), namaz kılıp selam verdikten sonra şöyle içini dökmüştü: “Ben Rasûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ashabını gördüm, tanıdım. Bugün onlara benzeyen hiç kimse görmüyorum. Vallahi onların (çok namaz kılıp secde etmekten) benizleri atar, saçları, başları dağılır, yüzleri gözleri toz içinde kalırdı. Sabahlara kadar ya Kur’ân okur ya namaz kılarlardı. Yanlarında Allah anılınca, rüzgârda ağaçların sallandığı gibi sallanırlardı. Gözlerinden yağmur gibi yaş boşalırdı, vallâhi gözyaşlarıyla elbiseleri ıslanırdı. İnan vallahi, bana öyle geliyor ki, bugün insanlar gecelerini gaflet içinde geçiriyorlar.”[7] Bunları söyledikten sonra, Hazret-i Ali (Radıyallâhu Anh) kalktı ve gitti. Bu hadiseden sonra Hazret-i Ali (Radıyallâhu Anh)ın, Allah düşmanı fâsık İbn Mülcem kendisini şehit edinceye kadar bir daha güldüğü görülmedi.
Ashâbım Yıldızlar Gibidir
Tüm bunlar bilindikten sonra Ashâb-ı Kirâm hakkında ulu orta konuşmamak, onlara hürmet göstermek ve saygıyla ve hayırla yâd etmek dînî bir vecibedir. Ehl-i sünnet ulemanın tavrı da onları hep hayırla anmak olmuş ve yaptıkları büyük fedakarlıkları, işledikleri bazı hata ve kusurlar sebebiyle görmezlikten gelip sadece hatalara takılmaktan son derece ictinâb etmişlerdir. Zira bunun aksi bir tavır sahabeden sonra gelen ümmetin diğer fertlerinden yapmaları beklenen “Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla, kalbimizde mü’minlere karşı kin bırakma!”[8] mealindeki âyet-i kerimeye de zıt düşmektedir. Öyleyse her bir ferd önce ashâb-ı kiramın faziletini idrak etmeli ve yakın çevresine de onların bu muazzam hayatlarını anlatmalıdır. Bunun için evlerimizde okumalar yapmalı, ilmimizi ve ahlâkımızı onları örnek hayatıyla takviye etmeliyiz. Zira Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) “Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine tâbi olsanız hidayete erersiniz.” buyurmuştur.
Dipnotlar
[1] Âl-i İmrân Sûresi, 110.
[2] Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl 2/492 (4289)
[3] Ebû Nuaym, Hilye 1/375.
[4] Ebû Nuaym, Hilye 1/305-306.
[5] Ebû Nuaym, Hilye 1/136.
[6] Ebû Nuaym, Hilye 1/307.
[7] İbn Kesîr, el-Bidâye 8/6.
[8] Haşr Sûresi, 10.