Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh)dan, o şöyle demiştir: Bir adam Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: “Ben açlıktan bitkinim” dedi. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hemen hanımlarından birine adam göndererek yiyecek istedi.
O Hanım: “Seni Hak ile gönderen Zatü’l-Celâl’e yemin olsun ki, yanımızda sudan başka bir şey yok” diye cevap verdi. Diğer bir hanıma gönderdi. O da ayni şeyi söyledi. Sonra: “Bu (bitkin açı) kim (sofrasına) katar yahut kim misafir eder (de doyurursa Allah ona rahmet edecektir)” buyurdu. Ensardan bir adam (Ebu Talha (Radıyallahu Anh) kalkıp): “Ben (misafir edeceğim)” dedi ve evine götürdü. (Hanımına: “Yanında yiyecek bir şey var mı” dedi. Hanım: “Hayır, sadece çocukların yiyeceği var!” dedi. O zaman: “Sen onları bir şeylerle avut, sonra da uyut. Misafirimiz girince, ona sanki yiyormuşuz gibi görünelim. Yemek için elini tabağa uzatınca lambayı düzeltmek üzere kalk ve onu söndür!” diye tenbih etti. Kadın söylenenleri yaptı, oturdular, misafir yedi, karı-koca geceyi aç geçirdiler.) Sabah olunca Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gitti (onu görünce) şöyle buyurdu: “Bu gece Allah güldü yahut (misafirinize olan davranışınız sebebiyle) sizin güzel hareketinize hayret etti.” Allah-u Tealâ şu ayet-i kerimeyi indirdi: “… Ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, onları kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin (mala olan) hırsından ve cimriliğinden korunursa, işte felâha erenler onların tâ kendileridir.”[1]
Hadîs-i Şerîfin Îzâhı
Hadis-i şerifte cerayan eden hadise, fetihlerin başlamadığı ilk yıllarda olması muhtemeldir, çünkü İslâmın ilk yıllarında fakirlik fazla idi. Başta Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) olmak üzere, ashaptan birçoğunun yiyecek, giyecek yönünden darlık çektikleri ve hatta karınlarına taş bağladıkları bilinmektedir. “Allah’ın gülmesi ve taaccub etmesi” mecazî olup Allah-u Tealâ’ya nispet edilen bu iki beşerî hal ile kastedilen, karı-kocanın yaptığı bu güzel işten Allah’ın razı olduğunu belirtmektir. Ebu Talha, Hazreti Enes’in Annesi Ümmü Süleym’in ikinci kocasıdır (Radıyallahu Anhüm). Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in bütün gazvelerine katılmış, bilhassa Uhud’da Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i himaye hususunda büyük kahramanlık göstermiştir. Ashab arasında atıcılık ve şecaatıyla ün alanlardandır. Rivayete göre, Tevbe suresini okuyup (Ey mü’minler!) Gerek hafif gerek ağır olarak savaşa çıkın.” ayetine gelince: “Görüyorum ki Rabbim beni gençken de yaşlı iken de cihada çağırıyor” der ve oğullarına, “Teçhizatımı hazırlayın!” diye emreder. Çocukları: “Siz Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)le birlikte, o ölünceye kadar savaştınız. Sonra Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömer (Radıyallahu Anhuma) ile de savaştınız. Artık senin yerine biz savaşalım (sen istirahat et, ibadet et)” derler. Ebu Talha ısrar eder, hazırlık yapar, gemi ile cihada çıkar. Deniz seferi sırasında ölür. Onu gömebilecekleri bir karaya, bir hafta boyu rastlayamazlar. Yedi gün sonra gömerler, cesedinde hiçbir değişme ve kokuşmanın olmadığı görülür. Medine’de vefat ettiği de söylenmiştir. Gelen o aç kimsenin bizzat Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh)ın kendisi olduğu beyan edilmiştir. Ayet-i Kerimede bildirilen haslete: “İ’sâr” denir ki, kişinin muhtaçken, başkasının ihtiyacını daha önde görerek onun yardımına koşması demektir. Bu haslet Ensar-ı Kiram’da en mükemmel şekilde görülmüştür.
İktibâs: Ahmet Fikri (Doğan) Efendi Hazretleri, Delîlü’s-Sâlikîn, 1/463-464.
Dipnot:
[1] (Haşr Suresi:9) (Buharî, Menâkıbu’l-Ensâr:9, Tefsir, Haşr:6, Müslim Eşribe:172, No:2054