Âşûrâda oruç tutmanın fazileti konusunda sahih hadisler bulunmaktadır.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Bu günü sürekli oruçla geçirmiş, sahabesine de böylece emretmiştir. Nitekim İbnu Abbas (Radıyallâhu Anhümâ) şöyle anlatmıştır:
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Madine’ye geldiğinde Yahudiler Âşurâ gününde oruç tutuyorlardı. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Onlara (bunun hikmetinden) sorunca: Bugün Hazreti Mûsâ (Aleyhisselâm)ın Firavun’a karşı galip geldiği gündür. (Biz de bugünü kutlamak için oruç tutuyoruz) dediler.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de: “Biz Musâ’ya (hürmet etmeye) onlardan daha layığız. Öyleyse siz de o gün oruç tutun” buyurdu.[1]
Yine bu konuda Rubeyyi binti Muavviz İbni Afrâ (Radıyallahu Anhâ) şöyle anlatmıştır:
“Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Âşurâ sabahı Medine’nin etrafında bulunan ensâr köylerine: “Her kim sabahladığında bir şey yemediyse gününün kalan kısmını (oruca niyet edip yemeyerek) tamamlasın. Herkim oruca niyet ederek sabahladıysa (gün boyu) oruç tutsun” diye haber yolladı. Artık biz o günü oruç tutar olduk, çocuklarımıza da tutturuyorduk. Biz onlara renkli pamuktan oyun malzemesi yapıyorduk. Onlardan biri yemek için ağladığı zaman iftar oluncaya kadar eline o oyuncağı veriyor (böylece onu oyalıyor)duk”[2]
Ebû Hureyre (Radıyallahu Anh)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: ‘’Âşurâ günü peygamberlerin kendisinde oruç tuttuğu bir gündür. Öyleyse siz de o gün oruç tutun.’’[3]
İbnu Abbâs (Radıyallahu Anhümâ)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Oruç hususunda hiçbir gün için (diğer güne karşı) üstünlük yoktur ancak ramazan ayı ve âşurâ günü (bu husustan) müstesnadır. (onlarda tutulan oruç senenin diğer günlerine göre fazilet bakımından çok daha ayrıcalıklıdır.)”[4]
Yahudilere muhalefet olması için Âşurâ günü ile birlikte Muharremin dokuzuncu veya on birinci günlerinde de oruç tutulmalıdır. Nitekim İbnu Abbâs (Radıyallahu Anhümâ) şöyle anlatmıştır: Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Âşurâ günü oruç tuttuğunda (bize de) o günde oruç tutmayı emretti. (Sahabe-i kiram) “Yâ Rasûlellâh! Ama öyle bir gündür ki, Yahudiler ve Hıristiyanlar da o güne tâzim ediyor (ve o gün oruç tutuyor)lar” dediler. Bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “İnşallah önümüzde ki sene olduğunda (Âşurâ gününe onlardan daha çok tazim ettiğimizi göstermek ve onlara benzememek için muharremin Âşurâ gününden bir önceki gün olan) dokuzuncu günde de oruç tutalım” buyurdu. (Ama ne yazık ki) önümüzdeki sene gelmeden Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) vefat etti”[5]
Nebî (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in eşlerinden bazısından rivayet edildiğine göre: “Rasûlullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Zilhicce’nin dokuz günü, Aşure günü, her aydan üç gün ve ayın ilk Pazartesi ve Perşembesi oruç tutardı.”[6]
İbnu Abbâs (Radıyallahu Anhümâ)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Âşurâ gününde oruç tutun ve o günde (ki orucunuzda) Yahudilere muhalefet edin. (Yani) öncesinde veya sonrasında da bir gün oruç tutun.”[7]
Ebû Said el-Hudrî (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Rasûlullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “…Kim, Âşure orucu tutarsa o kişinin bir yıllık günahı bağışlanır.”[8]
Bu zikredilen hadisi- şerîf ve rivayetlerden, şu birkaç husus ortaya çıkmıştır:
a) Âşurâ günü orucu İsrailoğullarına tek gün olarak farz edilmişti.
b) Câhiliyet ehli de eski dinden bakiye olarak o gün oruç tutuyorlardı.
c) Ramazan farz edilmeden önce Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve Müslümanlar o gün oruç tutmuşlardı.
d) Ramazanın farziyetinden sonra Âşurâ günü orucunun farz ve vacip olma gibi bir hükmü kalmadıysa da, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) vefatından evvel Yahudilere muhalefet olsun diye Âşurâ gününü tek tutmamayı, ya bir gün önceki 9. günü, ya da bir gün sonraki 11. Günü ile birlikte tutmayı emir buyurdu.
Âşûrâ Günü Namazı
İmâm-ı Echûrî’nin naklettiği bir hadîs-i şerîfe göre;
رُوِيَ اَنَّهُ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ قَالَ: مَنْ صَلَّى فيهِ اَرْبَعَ رَكَعَاتٍ يَقْرَأُ فِى كُلِّ رَكْعَةٍ بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ مَرَّةً وَسُورَةِ الْاِخْلَاصِ خَمْسَ عَشْرَةَ مَرَّةً اَوْ اِحْدَى عَشْرَةَ مَرَّةً غَفَرَ اللَّهُ لَهُ ذُنُوبَ خَمْسِينَ عَامًا مَاضِيًا وَخَمْسِينَ عَامًا مُقْبِلًا وَمَنْ صَلَّى فِيهِ رَكْعَتَيْنِ فَكَأَنَّمَا تَقَرَّبَ اِلَى اللَّهِ تَعَالٰى بِاَعْمَالِ الصِّدِّيقِينَ
“Âşûrâ günü her rekâtta bir Fâtiha, onbir veya onbeş İhlâs okuyarak dört rekât kılan kişinin elli sene geçmiş, elli sene de gelecek günahlarını Allâh Te‘âlâ mağfiret eder. O gün iki rekât dahi kılan bütün sıddıkların amelleriyle Allâh Te‘âlâ’ya yakınlaşmış gibi olur.”[9]
Dipnotlar
[1] Buhâri, Tefsir: 229, no: 4460
[2] Buhâri, Savm:46, no: 1859, 2/692
[3] İbni Ebî Şeybe, el-Musannef, no:9446, 3/55
[4] Taberânî, el,Mu’cemü’l-Kebîr, no: 11253, 11/127; Beyhakî, eş-Şu’ab no:3780, 3/362
[5] Müslim, Sıyâm:20, no:2722, 3/151; Ebû Dâvûd, Savm:66 no:2447, 2/302
[6] Ebu Davud 2437, Nesei 2410
[7] Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no:2145, 4/52; Beyhakî, es,Sünen’ül-kübrâ, no:8667, 4/287
[8] Taberâni Mucemu’l-Evsad, Tergib ve Terhib 2/466
[9] Mâü’l-ayneyn, Na‘tü’l-bidâyât, sh:167