Sâlih ameller, mübârek vakitlerde işlenecek olursa, karşılığındaki mükâfat ve ecir katlanır. Bu hususta pek çok hadîs-i şerîf vârid olmuştur. Oruç ibâdeti de, İslâm’ın beş temel şartından biri olması hasebiyle bu amellerin başlıcalarındandır. Âşûrâ gününü oruçla geçirmenin fazîletine yönelik rivâyetleri “Letâifu’l-Meârif” adlı kıymetli kitabına derç eden İbnü Receb el-Hanbelî (Rahimehullâh), söz konusu rivâyetleri zaman ve tatbikat yönünden dörtlü bir taksimatla sunmuştur.
1- Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mekke’de oruç tutuyor, insanlara ise orucu emretmiyordu. Nitekim Âişe (Radıyallâhu Anhâ) validemizden şöyle rivâyet edilmiştir: “Câhiliyye döneminde Kureyş, Âşûrâ orucunu tutardı. Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de Mekke devrinde Âşûrâ orucu tutardı. Medine’ye geldiğinde hem kendisi tuttu hem de insanlara tutmalarını emretti. Ne zaman ki Ramazân-ı şerîf orucu farz kılındı, farz olan sadece Ramazân orucu oldu. Âşûrâ orucu ise, dileyenin tutabileceği şekilde sünnet olarak bırakıldı.”[1]
2- Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Medine’ye geldiğinde ehl-i kitâbın, Âşûrâ gününde oruç tuttuğunu, ona ta‘zîm ettiğini görünce, mü’minlere bu günde oruç tutmalarını te’kitle emretti. Hatta çocuklara da oruç tutturdu.
İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ) şöyle rivâyet etti: “Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Medine’ye geldi. Baktı ki Yahudiler Âşûrâ günü orucu tutuyor, ‘Bu nedir?!’ diye sordu. Yahudiler: ‘Bugün oruç tutmaya lâyık bir gündür. Bu günde Allah Azze ve Celle Benî İsrâîl’i düşmanlarından kurtardığı için Mûsâ (Aleyhisselâm) oruç tuttu.’ dediler. Rasûlullâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Ben Mûsâ (Aleyhisselâm)a sizden daha layığım!’ dedi ve Âşûrâ orucunu kendisi tutup Ashâbının da tutmasını emretti.”[2]
Rubey binti Muavviz (Radıyallâhu Anhâ) şöyle nakleder: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Âşûrâ günü sabahı Medine’nin etrafındaki Ensâr köylerine elçi göndererek: ‘Kim oruçlu ise orucunu tamamlasın! Kim de oruç tutmadı ise günün geri kalanını oruçlu geçirsin!’ buyurdu. Biz bundan sonra oruç tutar, küçük çocuklarımıza dahî oruç tuttururduk. Onları mescidlere götürürdük. Onlara yünden oyuncaklar yapardık. Kim yemek isteyerek ağlarsa, ona iftar ânına kadar o oyuncaklardan verirdik. (Bu şekilde onların oruç tutmalarını sağlardık.)”[3]
3- Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Ramazân orucu farz kılındıktan sonra, Âşûrâ günü orucunu tutmaya yönelik emrini kaldırdı.
Muâviye (Radıyallâhu Anh)dan yapılan rivâyette Rasûlullâh Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Bu, Âşûrâ günüdür. Allah Te’âlâ size orucunu farz kılmadı. Ben oruçluyum. Kim oruç tutmayı severse, oruç tutsun. Kim de oruç tutmamayı tercih ederse, tutmasın!” buyurmuştur.[4]
Câbir ibnü Semura (Radıyallâhu Anh) şöyle dedi: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bize Âşûrâ günü orucunu emrederdi. Bizi tutmaya teşvik ederdi. Onu araştırır sorardık. Ramazân orucu farz olunca, bize Âşûrâ orucunu emretmedi; yasaklamadı da!..”[5]
4- Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ömrünün sonlarında, Âşûrâ orucunu bir gün ilâveyle ehl-i kitâba muhalif bir şekilde tutmayı uygun buldu.
Nitekim ibnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan yapılan rivâyette geçtiğine göre, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Âşûrâ günü orucunu emrettiğinde dediler ki: “Yâ Rasûlellâh! Bu güne Yahudi ve Hristiyanlar da ta‘zîm ediyor.” Bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Gelecek sene olduğunda inşallâh dokuzuncu günü de tutarız.” Ancak Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gelecek seneye yetişemedi.[6] Dolayısıyla Muharrem ayının dokuz ve onuncu günlerini oruçlu geçiren kişi, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kavline ittibâ ve imtisâl etmiş olur.
Fukaha-i Kirâm hazerâtı, bu orucun sünnet olduğunda ittifâk ettiler. Ancak bazılarına göre, sadece onuncu günü tutmak mekrûh olurken, bazılarına göre ise mekrûh değildir.[7]
Âşûrâ Orucunun Fazîleti
Katâde (Radıyallâhu Anh)dan yapılan rivâyete göre, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Âşûrâ günü orucu -Allah Te’âlâ’dan ümit ederim ki- öncesindeki bir senenin günahlarına keffârettir.”[8]
Abdullah ibnü Cerâd (Radıyallâhu Anh)dan yapılan rivâyete göre, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Âşûrâ günü orucu, bir yıllık oruca denktir.”[9]
Sa‘îd ibnü Cübeyr (Radıyallâhu Anh)dan yapılan rivâyete göre, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Âşûrâ günü orucu bir seneye denktir.”[10]
İbnü Abbas (Radıyallâhu Anhümâ)dan yapılan rivâyette şöyle gelmiştir: “Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in araştırıp diğer günlere üstün gördüğü oruç sadece Âşûrâ günü ve Ramazân ayı oruçları idi.”[11]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Âşûrâ orucunun ehemmiyeti üzerinde, çocukların dahî tutmasını isteyecek derecede önemle durmuştur. Bazı rivâyetlerde, Âşûrâ gününde bebeklerin emzirilmediği(, Rasûlullâh Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in o çocukların ağzına mübarek tükürüğünü sürdüğü, sonra akşama kadar bir şey yedirmeyin diye telkin etiği); kuşların, karıncaların ve vahşi hayvanların dahî oruç tutar gibi bir şey yemediği geçmektedir. Sahâbe-i Kirâm’dan birçok kişi de Âşûrâ orucunu itina ile tutmuşlardır.[12] Asr-ı saâdetten günümüze dek muhâfaza edilmiş olan bu hassasiyet günümüzde de ihyâ edilmektedir.
Dipnotlar
[1] Buhârî, Savm, No:2002, c. 3, s. 44.
[2] Buhârî, Savm, No:2004, c. 3, s. 44; Müslim, Savm, No:1130, c. 2, s. 795.
[3] Müslim, Savm, No:1136, c. 2, s. 798.
[4] Müslim, Savm, No:1129, c. 2, s. 795.
[5] Müslim, Savm, No:1128, c. 2, s. 794.
[6] Müslim, Savm, No:1134, c. 2, s. 797.
[7] Bkz. el-Mevsûatü’l-Fıkhıyyeti’l-Kuveytiyye, c. 28, s. 89.
[8] Müslim, Savm, No:1162, c. 2, s. 818; Tirmizî, Savm, No:752, c. 3, s. 117.
[9] İbnü Ebi’s-Sakr, Meşyaha, Rakam:3, s. 70.
[10] Nesâî, No:2819, c. 3, s. 222; İmâm Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Âsâr, Rakam:804, s. 177.
[11] Buhârî, Savm, No:2006, c. 3, s. 44.
[12] Alâkalı rivâyetler için bkz. İbnü Receb el-Hanbelî, Letâifu’l-Meârif, s. 102-112.