Her kim dîn olarak İslâm’dan başkasını ararsa, asla kendisinden (bu yanlış dîni de, diyâneti de) kabul edilmeyecektir. Üstelik o, (fıtratında bulunan İslâm kabiliyetini işleterek sonsuz cennetleri ve nimetleri kazanma imkânına sahipken, kâfirliği seçip bu istidâdını iptal ederek ebedî azaplara dûçâr olacağından,) âhirette hüsrâna düşenlerdendir.
(Âl-i İmrân Sûresi:85)
İslâm kelimesi, tevhid ve inkıyâd(; Allâh-u Te’âlâ’nın birliğini kabul edip gönderdiği peygambere itaat) mânâsında olduğundan, her peygamberin dini İslâm’sa da burada kastedilen, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in getirdiği özel şeri’attır. Bu durumda mânâ: “Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gönderildikten sonra her kim onun şeri’atından başka yol arayışına girerse,
onun bu yolu, kendisini Allâh-u Te’âlâ’nın rızasına ve mükâfatına asla ulaştırmayacak, üstelik cehennem azâbına düşürecektir” şeklindedir.