Ey iman etmiş olan kimseler! Allâh’a itaat edin, o Rasûl’e ve sizden olan (âlimler, kadılar ve idâreciler konumundaki) ülü’l-emr’e de itaatte bulunun! (Ancak bu, onların size, Allâh ve Rasûlünün itaatini emretmeleriyle kayıtlıdır.) Şayet siz (ve yetkililer, dinle alâkalı) herhangi bir şey hakkında (aranızda) anlaşmazlığa düşerseniz, hemen o (meselenin doğru yorumu) nu Allâh(ın kitabın)a ve (kendisi mevcutsa bizzat) o Rasûl’e(, değilse onun sünnetine) çeviri(p havâle edi)n. Eğer siz Allâh’a ve o son güne inanmakta olduysanız(, size emredileni aynen yerine getirin)!
İşte sana! Bu (türlü fikir ayrılıklarında Kur’ân ve Sünnet’e başvurmanız, kendi görüşünüze uymaktan) daha iyidir, (âhirette güzel sonuç vereceği için) netice itibarıyla da daha güzeldir!
(en-Nisâ Sûresi:59)
Âyet-i celîlede geçen “Ülü’l-emir”den kimlerin kastedildiği hakkında birkaç görüş vardır: Birincisi; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) zamanında olan ve ondan sonra bulunan Müslümanların emirleridir ki; halifeler, sultanlar, kadılar, ordu komutanları ve harbe gönderilen müfreze emirleri buna dâhildirler. İkincisi; dini iyi bilen fıkıh âlimleridir ki, bu görüş İbni Abbâs (Radıyallâhu anhümâ) başta olmak üzere birçok sahâbe ve tâbi’în tarafından tercih edilmiştir. Zira diğer emirlerin, İslâm’ın hükümlerini iyi bilen ulemâya başvurmadan hareket etmesi imkânsızdır. Bu konuda birkaç görüş daha varsa da en isâbetli görüş bu ikisidir! Bu hususta geniş malumat için bakınız:
Rûhu’l-Furkān Tefsîri:5/265-285