Doğumu, Künyesi ve Ailesi
Huzeyfe bin Yemân (Radıyallâhu Anh) Medîne-i Münevvere’de dünyaya gelmiştir.[1] Bir kan davası sebebiyle Mekke’den Medîne’ye gelen babası Huseyl bin Câbir (Radıyallâhu Anh) burada aslen Yemenli olan Abdüleşheloğulları ile anlaşma yaptığından dolayı Yemân olarak tanınmıştır.[2] Annesi ise Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e biat eden Ensâr kadınlarından Evs kabilesinden Rebâb binti Ka‘b (Radıyallâhu Anhâ)dır. Künyesi Ebû Abdullah lakabı el-Yemân ya da el-Yemânî’dir. Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in güvenilir bir kişi olmasından dolayı kendisine münafıkların kimler olduğuyla ilgili bilgiler vermesi sebebiyle sahabe arasında “Sâhibus- sırr” yani sır sahibi diye meşhurdur.[3]
Müslüman Oluş Hikâyesi
Huzeyfe bin Yemân ve babası Huseyl bin Câbir (Radıyallâhu Anhümâ) Bedir Savaşı’ndan önce Müslüman olmuşlar ve bu savaşa katılmak için çıktıkları yolda müşrikler tarafından yakalanmışlardı. Müslümanların safında savaşa katılmayacaklarına dair söz vererek müşriklerin elinden kurtuldular. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e durumu anlattıklarında onlara sözlerinde durmaları ve savaşa katılmamalarını söyledi. Huzeyfe bin Yemân (Radıyallâhu Anh) bu savaş dışındaki bütün savaşlara katılmıştır. Babası Huseyl bin Câbir (Radıyallâhu Anhâ) ise Uhud Savaşı esnasında çıkan bir hengamede yanlışlıkla müşriklerin safında zannedilip Müslümanlar tarafından kasıtsız bir şekilde şehid edilmişti. Babasının ölümüne oldukça üzülen Huzeyfe bin Yemân (Radıyallâhu Anh) hata ile gerçekleşen bu ölümden dolayı çok üzülmüş ancak şehid olmasıyla teselli bulup, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in babası için ödemek istediği diyeti kabul etmedi ve Müslümanların fakirlerine bağışladı.
Hendek Savaşında Gösterdiği Şecaat
Huzeyfe (Radıyallâhu Anh) cesaretiyle de sahabe arasında daima öncülerdendi. Hendek savaşında üç bin kişi arasından on bin kişilik müşrik ordusuna gözcü olarak gitmeyi göze alması, Nihâvend savaşında ordu komutanı şehit edilmesine rağmen sayıca kendilerinden oldukça fazla olan düşman ordusuyla çarpışmayı göze alması bu cesaretinin en büyük alâmetidir.
Huzeyfe (Radıyallâhu Anh) son derece basiretli ve uyanık bir şahsiyete sahipti. Hendek savaşında gözcü olarak gönderilip müşrik ordusu arasına sızdığı zaman, durumdan şüphelenen Ebû Süfyan’ın askerlerine, herkes yanındakinin ellerini tutsun ve isimlerini bilsin, emrini işitince derhal sağ ve solundakilerin ellerini tutmuş daha onlar kendisine ismini sormadan o, onlara isimlerini sorarak zekâsı ve uyanıklığı sayesinde büyük bir tehlikeden kurtulmuştur.
Allah Rasûlü’nün Yanındaki Menzili
Huzeyfe bin Yemân (Radıyallâhu Anh) Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in en yakınlarından ve onun biricik sır sahibiydi. Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kimlerin münafık olduğuna dair bilgileri sır olarak kendisine bildirdiği tek sahabidir.[4] O, Allah Rasûlü’nün kendisine güvendiği, kendisiyle birtakım sırlarını paylaştığı seçkin bir şahsiyettir.
Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh) Cenâzeler Hususunda Ona Bakarak Hakeret Ederdi
Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) vefat ettikten ve Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh) halife olduktan sonra, bu gruptan olabileceğini zannettiği bir kimse öldüğü zaman Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh), derhal Huzeyfe (Radıyallâhu Anh)ın elinden tutarak onun peşine düşerdi. Eğer o, cenaze namazına katılırsa, onunla beraber o da namaz kılardı. Eğer o bundan çekinirse, kendisi cenaze namazını kılmaz, kılmak isteyenlere kılmalarını emrederdi.[5]
Hayatında Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) son derece samimi bir şekilde bağlı olan Huzeyfe bin Yemân (Radıyallâhu Anh) vefatından sonra da onun bıraktığı mirasa ve halifelerine karşı gönülden bağlı idi. Çeşitli bölgelerde yaptığı valilikler ve öenmli görevler yapmıştır. Bu görevleri esnasında dahi dünyaya olan zâhidâne tavrı zerrece şaşmamış ve bu hususta sahabe-i kirama örnek olmuştur. Gerek Hazret-i Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) döneminde gerekse daha sonraki dönemlerde dine hizmet noktasında hiçbir sıkıntı onu gevşekliğe sevk etmemiştir. O, bazen i’lâyı kelimetullâh için savaş meydanlarında Allah düşmanlarına karşı kınından çıkmış bir kılıç iken bazen de nasihatleri ile insanlara yol gösteren bir rehber olmuştur.
Cenâb-ı Hakk cümelemizi bu büyük sahabenin hayatından tesirlenip hallerimizi ve kavillerimizi düzeltebilen kullarının zümresine dahil eylesin.
Dipnotlar
[1] İbn Hacer el-Askalânî, el-İsâbe, 1/317.
[2] Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n -Nübelâ, 2/362.
[3] Tirmizî, Menâkıb, 50.
[4] İbn Mâce, Fiten, 28.
[5] Ma’mer b. Râşid, el-Câmi‘, 11/238.