Ne kadar acayip iyi niyetle iş yapmak. (Çarlık döneminde) Rusya sınırları içerisinde biz Müslümanların binlerce camimiz vardı. Rus hükûmeti bu camilerde imamlık yapan şahıslara ücret veriyordu. Zamanla camilere cemaat gelmez oldu. Koca camilerde ancak bir-iki kişi namaz kılıyordu. Rus hükûmeti sınırlan içerisindeki Müslümanlara duyuru yaptı, “Camilerinize ibadet etmeye, namaz kılmaya geliniz; yoksa biz bu imamlara boşuna para ödemiş oluyoruz, eğer gelmezseniz imamlara para vermeyiz, camileri de kapatırız.” Bu duyuruya rağmen, Müslümanlar eski hâllerine devam ettiler. Bunun üzerine Rusya hükûmeti binlerce camimizi kapadı. Buna sebep olan kim? Bizler, Allah’a (Celle Celâluhû) ibadetten üşenen Müslümanlar.
Bugün Mescid-i Aksâ, Yahudilerin elinde. Buna kim sebep oldu? Yine bizler! Mescid-i Aksâ’nın etrafını kahvehanelerle doldurdular. Müslümanların çoğu oralarda oturuyor. Mescid-i Aksâ’ya namaz kılmaya gitmiyordu. Dış memleketlerden Mescid-i Aksâ’yı ziyarete gelen birkaç Müslüman orada namaz kılıyordu. Biz Müslümanlar mescidimize sahip çıkmaz, oralarda ibadet etmezsek, Yahudiler de kudsî mabedimizi böyle elimizden alır işte! Biz Müslümanlar kabahati hep kâfirlere yüklemeyelim, kendi suçlarımızı da bilelim. Zira âhirette Mevlâ Teâlâ şöyle buyurabilir: “Binlerce camiyi Mescid-i Aksâ’yı ibadete kapatan sizlersiniz ey Müslümanlar!” Müslümanlar da derse ki: “Hayır Ya Rabbi, biz kapatmadık. Yahudiler, kâfirler kapattı!” Mevlâ Teâlâ buyurur ki: “Evet belki kilidi vuran bizzat sizler değilsiniz ama buna sebep olan sizlersiniz!”
Müslüman kardeşlerim, çok dikkat edelim. Camilerimizi ibadetlerimizle süsleyelim. İbadetlerle zinetlendirdiğimiz camileri kimse elimizden alamaz.
Hiç Kimse Bir Başkasının Günahını Yüklenemez
Dersimize dönelim: “Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmez. Eğer yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için başkasını çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, bir şey (alıp) taşınmaz. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarırsın. Kim (günahlardan) temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah’adır.” (Fâtır Sûresi, 18)
“Vizra” kelimesi; “ağırlık, ağır yük, vebal ve ağır günah” anlamlarına gelir. Âyet-i celîlede geçen “vizr’den murad ise, günahların cezasının ağırlığı demektir. Nitekim bu husustaki başka bir âyet-i kerîme de Sûre-i Tâhâ’dadır. Şöyle ki: “Her kim ondan (Kur’ân’dan) yüz çevirirse, şüphe yok ki o kıyamet günü bir ağır günah yükü yüklenecektir.” (Tâhâ Sûresi, 100)
Başımıza gelen belâlar hep kendimizden sebeptir. Yâ Rabbi, bizleri, âlim, âbid, çalışkan, edebli, saygılı, müttakî eyle! Âmîn! Günahı çok olup da yükü ağır gelen bir kimse, bir şahsı veya yakın akrabasından kardeşini, anasını ve babasını çağırsa da “Günahım pek çok, bana ağır geliyor, birazını alın da yükümü hafifletin” dese, çağırdıklarının hiçbiri onun günahını alıp da yüklenmez. O gün (âhirette) ana ve babalar, oğullarına: “Ey oğulcuğum! Günahlarımdan bazılarını yükleniver” diyerek, oğullarının kendilerinin günahlarını yüklenmelerini isterler. Her bir oğul ana ve babasına: “Benim günahım bana kâfidir, başka günah yüklenmeye takatim yoktur” diye cevap verir. Aczini bildirir, ana-babasının dileğini reddeder.
Mevla Teâlâ, bizlere âhirette olacak bu hâdiseleri şimdiden burada neden beyan ediyor? “Sen, şunu şöyle yap, korkma, günahı benim boynuma olsun” ya da “Sen şunu yapma, vebalini ben çekeyim” gibi lüzumsuz sözleri sarf etmek sureti ile başkalarını doğru yoldan saptırmaktan sakınalım için. Bir de çirkin fiilleri yapıp da “Ben bunu yapıyorum ama günahı filanın boynuna olsun” diyenlerin bu sözleri ile kendilerini azaptan kurtaramayacaklarını beyan etmek için.
Tarîkat ne kadar büyük bir şeydir. İnsanları kötü huylardan, hâllerden temizler. Temizlenen kimsenin temiz oluşu kendi nefsinin lehinedir. Mevla Teâlâ’ya ne bir kârı ne de zararı vardır.