Dinin direği mesabesinde olan namaz ibâdeti, fıkıh kitaplarımızda bütün detaylarıyla ele alınmış ve farz namazların cemaatle kılınması hususu ilmihâl kitaplarımızda müstakil bir bahis olarak işlenmiştir. Mahmud Efendi Hazretleri, cemaatle namazın önemini şu misalle açıklamışlardır: “Dünya senin esirin olsun, niye sen onun esiri oluyorsun?! Sen ona bin, o sana niye biniyor?! Namazını cemaatle kıldıysan sen ona bindin. Malının zekâtını verdiysen sen ona bindin.” Cemaatle namazın önemi ve hükmüne dair detaylı malûmata buradan ulaşabilirsiniz…
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Cemaatle kılınan namaz(ın sevabı, kişinin) evinde ve çarşıda (yalnız) kıldığı namazdan yirmi beş (bir başka hadîs-i şerîfe göre yirmi yedi) derece ziyade olur.
Şüphesiz sizden biriniz abdest alır ve abdestini güzel yapar, namazdan başka bir kastı olmayarak mescide geldiği zaman, mescide girinceye kadar hiçbir adım atmaz ancak Allâh(-u Te‘âlâ), o adımından dolayı onu bir derece yükseltir ve bir günahını eksiltir. Mescide girince de, mescidde kaldığı müddet hep namazda (gibi) olur.
Abdestini bozmadıkça, kimseye eziyet vermeden namaz kıldığı yerden ayrılmadığı müddet melekler: ‘Ey Allâh’ım, onu mağfiret et, ey Allâh’ım ona merhamet et’ diye duâ ederler.” (Buhârî, Ezân:30, Cuma:2)
Hadîs-i şerîfte, cemaatle kılınan namazın sevabı ve cemaatin çokluğu nispetinde sevabın da çok olacağı beyan edilmektedir.
Yalnız bu fazilete ulaşabilmek için mescide gelirken ancak namaz kılmayı kastetmek gerekmektedir. Zira zayıf kul, biçareliği ile kullukta olan eksik ve noksanlığını, aczini ve Mevlâ’sının kâhir kudretini düşünerek Rabbisinin emrine uyup vazifesini yaparak Cenâb-ı Mevlâ’dan azametine lâyık olan atiyyeleri beklemektedir.
Yüce Rabbisine yalvarmak için abdest alıp cami-i şerîfe giderek Mevlâ’sının lütuf ve keremini bekleyen kuluna Cenâb-ı Hak Te‘âlâ’nın, bir adımına derecesini yükseltmesi, günahını affetmesi ve meleklerine duâ ettirmesiyle taltifi şanına lâyık bir ikramdır, bununla da hazinesinden hiçbir şeyi eksilmez.
Lâkin nasipsiz olan tıyneti bozuk nice insanlar, nefis ve şeytanın esiri olarak Allâh-u Te‘âlâ’nın bu ikramından mahrum kalırlar da kendilerine acımazlar belki de mü’minlerle alay ederler. Rabbimiz Te‘âlâ vermiş olduğu nimetlerin kadr-ü kıymetini bilenlerden eylesin…