Abdullâh İbni Ömer (Radıyallâhu Anh) bir gün çarşıda dolaşırken namaz vakti gelmişti. Müslümanların ezanı duyar duymaz tezgâh ve dükkânlarını kapatarak câmiye gittiklerini gördü. Bunun üzerine şöyle dedi: “Allah Teâlâ’nın: “Öyle erler vardır ki, onları ne ticâret ne de alışveriş Allâh’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” diye medhettiği kimseler işte bunlardır.”[1]
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Bir kimsenin câmide cemaatle kıldığı namaz, işyerinde ve evinde kıldığı namazdan yirmi küsur derece daha sevaptır. Şöyleki bir kişi güzelce abdest alır, sonra başka hiçbir maksatla değil, sadece namaz kılmak üzere câmiye gelirse, câmiye girinceye kadar attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir ve bir günahı bağışlanır. Câmiye girince de namaz kılmak için orada durduğu sürece, tıpkı namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır. Biriniz namaz kıldığı yerden ayrılmadığı, kimseye eziyet etmediği ve abdestini bozmadığı müddetçe melekler: Allah’ım! Ona merhamet et! Allah’ım! Onu bağışla! Allah’ım! Onun tevbesini kabul et! diye ona dua ederler.”[2]
İslâm Birlik ve Beraberlik Dinidir
İslâm birlik ve beraberliği vazgeçilmez görmüş, bunu sağlayacak vesilelerden biri olan cemaatle namaz kılmaya da büyük önem vermiştir. Bu sebeple evde ve işyerinde yalnız başına kılınan namaza nispetle câmide diğer mü’minlerle birlikte kılınan namazı üstün görmüştür. Burada zikredildiği gibi cemaatle kılınan namaza, tek başına kılınan namazdan yirmi küsur, bazı rivayetlerde yirmi beş, hatta yirmi yedi misli sevap verilmesinin sebebi de budur.
Evde ve işyerinde cemaatle kılınan namaz, câmide cemaatle kılınan namaz gibi değerli olmamakla beraber, tek başına kılınan namazdan elbette daha sevaptır. İşyerinde, daha yaygın ifadesiyle çarşı pazarda kılınan namaz o kadar makbul görülmemiştir. Zira işyerlerinde mal alınıp satılırken müşteriyi kaçırmama telâşı, malını satma arzusu galip geldiğinden işyerlerinde gönül huzuruyla namaz kılmak iyice zorlaşır.
Hadîs-i şerîfimizde, namaz kılmak üzere câmiye gidecek kimsenin önce güzelce abdest alması istenmektedir. Bu şekilde abdest almak huzurlu bir namazın adeta anahtarıdır. Güzelce abdest almak ifadesiyle, abdest organlarının iyice yıkanması, abdestin sünnetlerine ve edeplerine uyulması kastedilmektedir. Sonra da o kimsenin bir başka iş için değil, sadece cemaatle namaz kılmak için yola çıkması gerekmektedir. Yani kişinin ihlâs ve niyeti tam olmalı ve sırf Allah rızasını gözeterek hareket etmelidir.
Uzaktan Yerlerden Cemaate İştirakin Fazileti
Evin câmiye uzak olması, câmiye girinceye kadar atılan her adım sebebiyle bir derece yükseltilmek ve bir günahın bağışlanmasına vesile olur. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bunu şöyle ifade etmektedir: “Namaz sebebiyle en çok sevap elde edenler, cemaate en uzak yerlerden yürüyerek gelenlerdir” [3]
Cemaatle kılınacak namazı beklemenin de ayrı bir sevabı vardır. İster câmide ister bir başka yerde namaz vaktinin gelmesini bekleyen kimse, ibadet hâlindedir. Câmide bekleyenlerin kârı, hem ibadet ediyormuş gibi sevap kazanmak, hem de meleklerin duasını almaktır. Yalnız bu esnada bir inceliğe uymak gerekmektedir ki, o da kimseye eziyet etmemek ve abdestini bozmamaktır. Eziyetten maksat dedikodu yapmamak, eliyle ve diliyle birilerini incitmemektir.
Diğer bir hadîs-i şerifte de şöyle buyurulmuştur: “Kişinin bir başka kişi ile kıldığı namaz, tek başına kıldığı namazdan, iki kişi ile kıldığı namaz bir kişi ile kıldığı namazdan daha sevaptır. Cemaat ne kadar çok olursa bu namaz Allah’a o nispette sevimlidir.”[4]
Böylesi güzel duygularla, yani ihlâsla ve Allah’ın rızâsını kazanma düşüncesiyle kılınan namazın pek çok karşılığından biri yirmi küsûr derece fazla sevap almaktır. Bu miktar bazı hadislerde yirmi beş, daha sahih olan bazılarında ise yirmi yedi derece olarak belirtilmiştir. Derecelerin farklı olmasında, namaz kılan kimsenin ihlâsının, duyduğu huzur ve huşûun tesiri olduğu muhakkaktır. Mânevî bir huzur içinde kılınan namazın bir diğer karşılığı ise meleklerin duasını kazanmaktır. Dua eden bu melekler bizi koruyup gözeten hafaza melekleri olduğu gibi başka nevi melekler de olabilir. Meleklerin salâtı demek, onların mü’mine istiğfar etmesi, yani günahlarının affını dilemesi demektir. Şu hâlde melekler, namaz kılan kimseye hem istiğfâr hem de dua ederler. Allah Teâlâ’nın meleklerin dua ve niyazlarını kabul ederek kulunu mağfiret etmesi demek, onun günahlarını bağışlaması demektir; kuluna rahmet etmesi ise ona bol bol ihsanda bulunması demektir.
Yatsı ve Sabah Namazını Cemaatle Kılmanın Üstünlüğü
Son olarak nefsin en çok ağırlandığı iki namaz olan sabah ve yatsı namazı hakkındaki hadîs-i şerîfi zikredelim: Osman bin Affân (Radıyallâhu Anh) yatsı namazına gitmişti. Cemaati az görünce mescidin gerisinde uzandı, cemaatin çoğalmasını bekledi. O sırada İbn-i Ebî Amre (Radıyallâhu Anh) geldi, Hazret-i Osman (Radıyallâhu Anh)ın yanına oturdu. Osman (Radıyallâhu Anh) ona kim olduğunu sordu. O da kendisini tanıttı. “Kur’ân’dan ne kadar biliyorsun?” diye sordu. Buna da cevap verdikten sonra Hazret-i Osman (Radıyallâhu Anh): “Ey kardeşimin oğlu! Resûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i şöyle buyururken işitmiştim: “Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gecenin yarısını namazla geçirmiş gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise, bütün gece namaz kılmış gibidir.” [5]
Sabah ve yatsı namazında cemaatle olmaya dikkat etmek hem bütün günleri ve geceleri ihyaya hem de cemaatle namaz kılma hususunda devamlılığa vesile olmaktadır. Cenâb-ı Hakk cümlemize nasip ve müyesser eylesin. Âmîn Yâ Muîn…
Dipnotlar
[1] İbn-i Kesîr, Tefsîr, 3/306; Heysemî, 7/83; Nûr Sûresi, 37.
[2] Buhârî, Salât 87, Ezân 30, Büyû` 49; Müslim, Tahâret 12, Mesâcid 272
[3] Buhârî, Ezân, 31.
[4] Ebû Dâvûd, Salât, 47.
[5] Muvatta, Salâtü’l-Cemâa, 7; Müslim, Mesâcid, 260.