Güzel olduğu için güzeli; “el-Alîm” olduğu için ehl-i ilmi seven ve sevdiklerini bize de sevdiren yüce Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun. Salât ve selâm, sözlerini ilim, hayatını hikmet diye okuyup okuttuğumuz; bütün ilimlerin, bütün hikmetlerin membaı olan Muhammed Mustafa’ya ve onun âl ve ashabının üzerine olsun.
Dağdan kestiler hezenim,
Bozuldu türlü düzenim,
Ben bir uslanmaz ozanım,
Derdim vardır inlerim…
İlk Emir: Oku!
Allah Te‘âlâ’nın, okuma yazma bile bilmeyen cahiliye topluluğuna gönderdiği Peygamberi Muhammed Mustafa (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ilk emri, “Oku!”[1] olmuştur. Allah Te‘âlâ’nın en sevdiği insana, ümmî olan Peygamberine ilk hitabı “Oku!” olmuştur. Bu okumanın keyfiyeti hususunda da Rabbimiz: “Yaratan Rabbinin adıyla oku!”[2] buyurmuştur. Rabbimizin bizi ilk muhatap ettiği emir budur. Allah Te‘âlâ’nın adının bulunmadığı hiçbir okuma, O’nun katında değerli değildir.
Kur’ân-ı Kerîm
Mevlânâ Ca‘fer es-Sâdık (Kuddise Sirruhû) buyuruyor ki: “Allah Te‘âlâ, Kur’ân-ı Kerîm ile tecelli etmiştir.” Allah Te‘âlâ’nın isim ve sıfatlarını görmek isteyen, Kur’ân-ı Kerîm’e bakacak; Allah Te‘âlâ’nın cennette bize nasıl muamele edeceğini görmek isteyen, Kur’ân-ı Kerîm’e bakacak. Karanlık bir ormanda yürüyen insanın fenere ihtiyacı olduğu gibi; hak ve batılın birbirine karıştığı; şeytanın ve ordularının yollara mayınlar döşediği şu dünyada, her Müslümanın da evvela Kur’ân-ı Kerîm’e ihtiyacı vardır. Allah Te‘âlâ’nın bu dünyada tecelli ettiği tek kitap Kur’ân-ı Kerîm’dir. Eksiksiz, kusursuz, hatasız başka bir kitap bulabilmek mümkün değildir. Tekrar tekrar okunmaya; ezberlenmeye lâyık olan, Allah (Celle Celâluhû)nun kitabı Kur’ân-ı Kerîm’dir.
Yaşadığımız ülkeden başlayıp dünyanın tamamını yaşanılır hale getirebilmek için yeryüzünde tek bir umut ışığı varsa o da Kur’ân-ı Kerîm’dir. Nâzil olmaya başladığı ilk andan itibaren, yüreği Allah (Celle Celâluhû) ile ülfet hâlinde olanlar; niye yaratıldığını düşünüp hakikati arayanlar soluğu Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ve Kur’ân-ı Kerîm’in yanında almışlardır. Dün cahiliye toplumunda topyekûn bir medeniyet inşa eden; marifet, irfan toplumu inşa eden Kur’ân-ı Kerîm’dir; bugün de aynı şeyi yapacak olan, Kur’ân-ı Kerîm ve onun tahsil edildiği medreselerdir. İmâm-ı Mâlik (Rahimehullâh) bu durumu şu sözüyle ifade etmiştir: “Bu ümmetin evveli ne ile ıslah olduysa, sonu da onunla ıslah olacaktır.”[3]
Cennet Bahçesi: Medrese
Bizim için medrese, dört duvardan ibaret bir mekân değildir; bina değildir; daire veya külliye de değildir. Medrese, semadan gönderilen kitabın, kendisine layık edebiyle tahsil edildiği; öğrenilip öğretildiği mahallin adıdır. Gerektiğinde zindan olabilir. Medrese, köle olarak girilip sultan olarak çıkılan yerdir. İmam Serahsî (Rahimehullâh)ın talebelerine ezberinden otuz ciltlik Mebsût’u yazdırdığı kuyudur.
Hakikatin önünde diz çökmeyi şeref bilenlerin; yedi yaşından itibaren, vefat edinceye kadar ‘Allah’ diyenlerin yetiştirildiği müessesedir. Medrese, abdestsiz yere basmayan neslin müjdesinin verildiği; talebelerinin, gökteki meleklerle yarıştığı yerin adıdır.
Medrese, Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in: “Cennet bahçelerine girdiğiniz zaman istifade edin!”[4] sözleriyle tavsif ettiği dünya cennetleridir.
Medrese; diploma için, meslek edinmek veya bir dünya makamı elde etmek için değil sadece ve sadece Cebâb-ı Hakk’ın rızâsını kesbetmek için, Allah Te‘âlâ’nın dininin öğrenildiği yerdir. Medrese çiledir, derttir; derdi derman bilenlerin mekânıdır. Medrese, burnunun ucunu bile namahreme göstermekten imtina eden hayâ timsali hanımların; başını yerden kaldırmaktan utanan iffet ehli erkeklerin yetiştirildiği yerdir.
Medrese rızkın değil, Rezzak’ın talibi oldukları için rızkı ayaklarına gönderilen Meryemsi nesillerin davet edildiği sema sofrasıdır. Bu sebeple Efendi Hazretlerimiz (Kuddise Sirruhû) şöyle buyururlardı: “Bizim talebelerimiz tam Meryem validemiz gibi olabilseler onların yemekleri de önlerine pişmiş olarak gelirdi. Ama tam öyle olamadıkları için rızıkları Çarşamba pazarına kadar geliyor.”
Her türlü hakikatin, hikmetin, iffetin, âdetin, sünnetin, siretin, ziynetin, mahremiyetin katledilip; yerine hayâsızlığın, iffetsizliğin, inançsızlığın, abdestsizliğin, teröristliğin, hürmetsizliğin, vefasızlığın ikame edilip terviç edildiği yerler adı ne olursa olsun bizim için medrese değil belki mezbeledir, çöplüktür.
Dipnotlar
[1] Alâk Sûresi:1
[2] Alâk Sûresi:2
[3] el-Kâdı İyâz, eş-Şifâ bi Ta‘rîfi Hukûki’l-Mustafâ, Dâru’l-Fikr, 1988, 2/88.
[4] Tirmizî, Deavât:82