İsim ve Nesebi
Tam ismi Enes bin Nadr bin Damdam el-Ensârî el-Hazrecî’dir. Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hizmetkârı olan Enes bin Mâlik (Radıyallâhu Anh)ın amcasıdır.[1]
Enes bin Nadr (Radıyallâhu Anh), Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in, “Allah’ın kullarından öylesi var ki şöyle olacak diye yemin etse Allah onun yeminini kesinlikle yerine getirir.” diyerek övdüğü bahtiyâr bir sahâbîydi.[2]
Cennet’in Kokusunu Uhud Tarafından Alıyorum
Enes bin Mâlik (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre “Enes bin Mâlik (Radıyallâhu Anh)ın amcası Enes bin Nadr (Radıyallâhu Anh) Bedir Savaşına katılamamıştı. Dedi ki: “Ey Allah’ın Rasulü! Ben, müşriklerle savaştığın ilk harpte bulunamadım. Vallahi eğer Allah beni müşriklerle yapılacak harb meydanında hazır bulundurursa, yapacaklarımı Allah elbette herkese gösterecektir.”[3] Enes bin Nadr (Radıyallâhu Anh) Uhud Harbi’ne katıldı, orada insanlar bozguna uğrayınca: “Allah’ım! Şunların, yani müslümânlann yaptıkları bozgunculuktan sana karşı özür beyân edip kabulünü isterim. Şu müşriklerin yaptıkları cinayetlerden de sana sığınırım” dedi ve kılıcı ile müşriklere doğru ilerledi. Bu sırada Sa‘d bin Muâz’la karşılaşıp, ona: “Ey Sa‘d! Enes’in Rabbine yemin olsun, muhakkak ki, ben cennetin kokusunu Uhud Dağı’nın önünde buluyorum” dedi. Sa‘d (Radıyallâhu Anh) dedi ki: “Senin yaptıklarına benim gücüm yetmez…”[4]
“Peygamber Öldü” Söylentisi
Müşriklerden bir grup kendi aralarında sözleşmiş, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i öldüreceklerine dair yeminler ediyorlardı. Bunlardan birisi olan Abdullah bin Kamîe İslâm ordusunun sancaktarı Mus‘ab bin Umeyr (Radıyallâhu Anh)ı şehid etti. Mus‘ab (Radıyallâhu Anh), Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e çok benziyordu. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i öldürdüğünü düşünen İbn Kamîe bir kayanın üzerine çıkmış bağırıyordu: “Muhammed’i öldürdüm, Muhammed öldü!”[5]
Kısa bir şok hali geçiren sahabe-i kirâm ne yapacağını bilemeyen bir hale gelmişti. Okçuların yerlerini terketmesi ve Huzeyfe bin Yemân (Radıyallâhu Anh)ın babasının yanlışlıkla müşrik ordusundan zannedilip öldürülmesi gibi hadiseler sahabe arasında bir endişeye ve şaşkınlığa sebep olmuştu ve toparlanmakta zorlanıyorlardı.
O Öldükten Sonra Yaşamanın Ne Anlamı Var!
Tam da bu esnada Enes bin Nadr (Radıyallâhu Anh) ortaya çıktı. Allah Teâlâ’ya yöneldi ve şöyle dedi: “Ya Rabbi! Şu müminlerin hâlinden, dağınıklığından ötürü Senden af diliyorum. Şu müşriklerin yaptıklarından da Sana sığınıyorum.”[6] Sonra cesaret ve azimle müşriklerin üzerine doğru yürümeye başladı. Yolda gördüğü ashaba sesleniyor ve onları direnmeye davet ediyordu: “Allah Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) öldüyse, Allah bâkidir. Haydi! Allah yolunda savaşalım, biz de şehid olalım.” Az sonra Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh)ı gördü. Hazret-i Ömer (Radıyallâhu Anh) bir kayanın üzerine oturmuş ağlıyordu. Sordu: “Ömer niçin savaşmıyorsun?” Ömer (Radıyallâhu Anh): “Allah Rasûlü ölmüş, bilmiyor musun?” dedi. Bunun üzerine Enes bin Nadr (Radıyallâhu Anh) şöyle dedi: “O öldükten sonra yaşamanın ne anlamı var? Haydi! Onun uğruna şehid olduğu dava yolunda biz de savaşalım, haydi, biz de şehid olalım!”[7] Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in vefatından sonra yaşamanın bir anlamı olmadığı düşüncesiyle, büyük bir gayret ve cesaretle müşrik ordularına saldıran Enes bin Nadr (Radıyallâhu Anh), müşriklerden Süfyân bin Uveyf tarafından şehid edildi.
Mü’minlerden Öyle Yiğitler Vardır ki…
Müslümanların savaştaki düzenleri noktasında zihinlerinde büyük bir ibret olacak bu savaş nihayete ermişti. Müslümanlar vefat edenleri ve yaralıları toplarken vücudunda on beş kılıç ve mızrak darbesi bulunan bir sahabeye rastladılar.[8] Enes bin Mâlik (Radıyallâhu Anh) der ki: “Amcamı bulduğumuzda bedeninde kılıç darbesi, mızrak yarası ve ok isabet eden yerlerinde seksen kadar yara vardı. Müşrikler ona; kulaklarını, burnunu ve diğer uzuvlarını birer birer keserek öyle işkence yapmışlardı ki onu kimse tanıyamamıştı. Yalnız, onu kız kardeşi parmaklarının uçlarından tanımıştı. Biz, şu âyetin Enes b. Nadr ve benzerleri hakkında indiğini zannediyoruz: “Müminlerden öyle yiğitler vardır ki Allah’a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlerini ispat ettiler. Onlardan kimi adağını ödedi, canını verdi, kimi de şehitliği gözlemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.” (Ahzâb Sûresi, 33.)[9]
Cenâb-ı Hakk bizleri bu yüce sahabenin cesaretinden ve şehâdet arzusundan nasipdâr eylesin. Yeri ve zamanı geldiğinde İslâm uğruna serden vazgeçebilecek bir îmân ve yakîn ikrâm eylesin. Âmîn Yâ Muîn…
Dipnotlar
[1] İbn Hişâm, es-Sîre, 3/88.
[2] Müslim, Kasâme, 24.
[3] Buhârî, Cihâd, 12.
[4] Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 3/253.
[5] İbn Hişâm, es-Sîre, 3/77.
[6] Müslim, İmâre, 148.
[7] İbn Sa‘d, et-Tabakât, 4/329.
[8] İbn Abdilberr, el-İstî‘âb, 1/109.
[9] Beyhakî, Sünen, 9/43.