Cuma günü, “gün” mefhumunun yaratıldığı ilk günden itibaren Mevlâ Te‘âlâ tarafından inananlara bayram günü olarak bahşedilmiş ve Hazreti Âdem (Aleyhisselâm)ın devrinden başlayarak tazim olunan bir gündür. Cuma gününün fazîleti Kur’ân-ı Kerîm’de bu güne mahsus namazla birlikte beyân edilmiş, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de bu mübârek günün fazîletlerini ashâbına öğretmiştir.
Bir müslümanın Cuma günü ile ilgili inanç ve düşünceleri, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ve Ashâbının (Rıdvânullâhi Te‘âlâ Aleyhim Ecma‘în) ve onların yolunu takip eden muazzez mü’minlerin inanç ve düşüncelerinden farklı olmamalıdır. Muhtelif inanışlara sahip zümre ve insanların bazı günlerle ilgili olarak ortaya atmış oldukları -olumlu ya da olumsuz- birtakım iddiaların, bir mü’minin katında herhangi bir kıymeti olmamalı, mü’minler, bu gibi düşüncelere meyletmemelidirler.
Kur’ân-ı Kerîm’de Cuma Günü
“Ey iman etmiş olan kimseler! Cuma günü o (cuma) namaz(ı) için (ezan okunularak) çağrıda bulunulduğu zaman, hemen Allâh’ın zikri (olan cuma namazının ikamesi)ne koşun ve alış-veriş (gibi tüm muameleler)i bırakın! İşte size! Bu(, alış-verişin geçici kârından) sizin için daha iyidir! Eğer (kalıcı olan hayır ve şerri) bilmekte bulunmuş olduysanız(, son suz ticareti tercih edersiniz)!”[1]
Cuma namazının farziyetini de beyân eden bu âyet-i kerîmenin dışında: “O (gün) şahitlik yapacak olana da, (hakkında) şahitlik yapılacak olana da/(mahşerde) hazır bulunana da, (orada) görülecek olan (müthiş ve ilginç olaylar)a da/ (andolsun ki)”[2] âyet-i kerimesinin de Cuma gününe delâlet ettiği belirtilmiştir.
“Şâhitten murad Allâh-u Te’âlâ ise, ‘Meşhûd’ (hakkında şahitlik yapılan), bütün yaratıklardır. ‘Şahit’, Peygamberler ise, ‘Meşhûd’, ümmetlerdir; Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ise, âhir zaman ümmetidir; cuma günü ise, cuma ehlidir; Hacerü’l-Esved ise, kendisini istilâm edenlerdir. “Şahit” günler ve geceler olarak tefsir edilirse, tüm insanlar “Meşhûd” kabul edilir.”[3]
Hadîs-i Şerîflerde Cuma Günü
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh), Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den şöyle rivayet etmiştir: ‘’Güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. O gün Âdem (Aleyhisselâm) yaratıldı. O gün cennete kondu. O gün cennetten çıkarıldı. Kıyamet, cuma gününden başka bir günde kopmayacaktır.’’[4]
Ebu Lübâbe (Radıyallâhu Anh) Rasûlullâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den şöyle rivâyet etmiştir: ‘’Günlerin en üstünü ve Allah’ın katında en büyüğü cuma günüdür. Cuma günü Allah katında Ramazan ve Kurban bayramından daha büyüktür. Cuma günlerinde beş haslet vardır; Allah Âdem’i cuma günü yarattı. Yine Âdem’i cuma günü yeryüzüne indirdi. Âdem cuma günü vefat etti. Cuma günü öyle bir saat vardır ki, kul haram istemediği müddetçe, o saatte isteyip de Allah’ın vermediği hiçbir şey yoktur. Kıyamet de cuma günü kopacak. Cuma günü korkmayan hiçbir mukarreb melek, gök, yer, rüzgâr, dağ ve deniz yoktur.’’[5]
İmamı Ahmed İbnü Hanbel (Rahimehullâh), Âişe (Radıyallâhu Anhâ) validemizin tarikiyle şöyle rivayet etti: ‘’Allah’ın Rasûlü (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), Kitap ehli hakkında: ‘Onlar kendilerinin kayıp ettiği ve Allah tarafından bize verilen Cuma gününü, Kıble meselemizi ve bizim imam arkasında ‘’âmîn’’ dememizi kıskandıkları kadar hiç bir şeyimizi kıskanmazlar’ dedi.’’[6]
Cuma Günü Mü’minlerin Bayramıdır
Ubeydullah İbnu’s-Sebbâk (Rahimehullâh)tan gelen bir rivayette, Rasûlullâh (Aleyhissalâtu Vesselâm) cumalardan birinde şöyle buyurmuştur: ‘’Ey müslümanlar! Bu öyle bir gündür ki, Allah Te’âlâ Hazretleri onu (sizlere) bayram kılmıştır, öyleyse yıkanın. Kimin yanında bir tiyb (güzel koku) varsa ondan sürünmesinde bir zarar yoktur. Size misvakı da tavsiye ediyorum.’’[7]
Batıl ve ilkel inanışların da hemen tamamında, haftanın bir gününün ibadete tahsis edilmesine yönelik bir anlayışın benimsendiği görülmektedir. Cuma gününün tarihine dair kaynaklarımızda yer alan bilgilerin telkinine göre bu anlayışın da yine Hazreti Âdem (Aleyhisselâm)ın tatbikatına dayandığı, bozuk inanışların zamanla bu anlayışı tahrifine bağlı olarak Cuma gününe tazimden sapmak suretiyle farklı günlere kıymet vermeye başladıkları anlaşılmaktadır.[8]
‘’Şeyhzâde ve Âlûsî tefsirlerinde zikredildiği üzere; Mûsâ (Aleyhisselâm) cuma gününü ibadete ayırmak istediyse de, İsrâiloğulları Allâh-u Te’âlâ’nın cumartesi günü hiçbir şey yaratmadığını öne sürerek cumartesiyi tercih ettiler, Allâh-u Te`âlâ da Mûsâ (Aleyhisselâm)a: ‘Onları istedikleriyle baş başa bırak sonra ben onları bu hususta imtihan edeceğim!’ diye vahyetti. Böylece onlara cumartesi günü çalışmayı bırakmalarını emretti ve o gün de balık avlamalarını haram etti. Dâvûd (Aleyhisselâm)ın zamanına kadar bu emre riayet ettiler, onun zamanında ise Medine ile Şam arasındaki sahil üzerinde bulunan Eyle kasabasının sakinleri bu yasağı aştılar…’’[9]
Dipnotlar
[1] Cuma Sûresi:9
[2] Burûc Sûresi:3
[3] Mahmud Efendi Hazretleri, Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi, Burûc Sûresi tefsirli meâlinden naklen.
[4] Müslim, Cuma:18; Nesâî, Cuma:4
[5] Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, 3/430; İbni Mâce, No:1084.
[6] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: c.1, s.520
[7] İbni Mâce, İkāmetu’s-Salât:83
[8] İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (Büyük İslâm Tarihi, çev. Mehmet Keskin), Çağrı Yayınları, İstanbul, c.1, s.540
[9] Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi’nden naklen… Ayrıca daha ziyâde malûmat ve Cumartesi yasağını çiğneyenlerin akıbeti için bkz. Rûhu’l- Furkan, Bakara Sûresi:65, s.1380-1381