Manisa’nın Kırkağaç ilçesine bağlı Gelenbe’de 1730 yılında doğan ve daha çok mantık ve matematik alanındaki eserleri ile tanınan İsmâil Gelenbevî, bazı eserlerinde Şeyhzâde lakabını da kullanmıştır. Babasını küçük yaşta kaybettiği için küçük yaşlarda ciddi anlamda bir eğitim göremeyen Gelenbevî, doğduğu kasabada tahsîle başlamış, daha sonra İstanbul’a giderek Fâtih Medresesi’nde eğitimine devam etmiştir. Burada devrin ünlü müderrislerinden Yâsincizâde Osman Efendi’den Arapça ve naklî ilimleri, “ayaklı kütüphane” olarak meşhur olan Müftîzâde Mehmed Emin Efendi’den de aklî ilimleri okumuştur. Eğitimini tamamladıktan sonra 1763 tarihinde müderrislik unvanını almıştır.
Kaynaklarda Gelenbevî’nin ıslahat hareketlerinden sonra kurulan Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun ile İstihkâm Mektebi gibi bazı öğretim kurumlarında riyâziye hocası olarak görev yaptığı yer almaktadır. Gelenbevî, mantık, felsefe, kelam gibi eserlerinin yanısıra astronomi ve matemetik ile ilgili eserleri ile de dikkat çekmiştir. Özelikle logaritma cetvellerinin nasıl kullanılacağı husûsunda yazdığı, Logaritma Şerhi adıyla tanınan Şerh-i Cedâvili’l-Ensâb adlı Türkçe eseri birçok mühendisin dikkatini çekmiştir.
Nitekim III. Selim, başarısından dolayı Gelenbevî’yi çeşitli hediyelerle ödüllendirmiş ve 1790 tarihinde kendisine Mora’daki Yenişehir (Yenişehr-i Fenâr, Larissa) mevleviyeti tevcih edilerek oraya kâdî tayin edilmiştir. Gelenbevî, bu vazifeyi yürütürken beyin kanaması geçirerek felç olmuş ve 1791 tarihinde Yenişehir’de vefat etmiştir. Mezarı, Yenişehir’de Bayraklı Camii Kabristanı’nda bulunmaktadır.
Başından Geçen Bazı Hadiseler
Devrin Hükümdarı Üçüncü Selim Han, sık sık top atışları yaptırır ve kendisi de bu merasimlerin bizzat başında bulunurdu. Bir gün Kâğıthane deresinin arkasında ve padişahın huzurunda aynı tören yine gerçekleştirilir. Ancak top mermilerinin hiçbiri hedefe isabet etmez. Devletin parasıyla Fransa’ya tahsile gönderilen bu topçu subaylarının beceriksizliği, Üçüncü Selim’i hem öfkelendirir hem de üzer. Derken eski topçu okulunun öğretmeni İsmail Gelenbevî çağrılır. Merhum, padişahın huzuruna çıkar çıkmaz derhal kollarını sıvar, matematik yoluyla topun vaziyetini ve istikametini değiştirir. Atış şekillerine ve açılara yeni yön verir. Üst üste üç kere yapılan atışın, üçünde de hedefe isabet ettirilir. Durumdan çok memnun olan padişah, Gelenbevî’ye günlük dört okka pirinç tahsis eder. Ayrıca kendisini Yenişehir Mollalığı’na gönderir.
Bu adam Avrupa’da olsaydı, ağırlığınca altın ederdi!
Gelenbevî’nin dehâsı ile ilgili anlatılan diğer bir hadîse de şudur: O devirde Babıali’ye bir mühendis gelir. Yanında logaritma ile bir de risale getirir ve çözülmesini ister. Ayrıca “Bakalım, aranızda bunu anlayacak kimse var mı” diye alay etmekten de kendini alamaz. Fransız mühendis Gelenbevî’nin evine gönderilir. Hocaefendi’nin basit ve perişan kıyafetini, evin dağınıklığını gören mühendis daha da küstahlaşarak: “Filan vakte kadar cevâbını isterim” der ve hiçbir iltifatta bulunmadan evden ayrılır.
Sicill-i Osmânî’nin rivayetine göre, Gelenbevî İsmail Efendi bir gecede logaritma risalesini hazırlar ve Fransız mühendise takdim eder. Böyle bir manzarayla karşılaşan mühendis son derece şaşırır. Zekâsına hayran kaldığı Hocaefendi’nin resmini yapmak ister. Bu maksadla Bâbıâli’de reis Râşid Efendi’nin odasına getirilir. Sırtındaki eski kürk çıkarılarak, o zamanlar devlet adamlarının kullandığı samur kürk giydirilir. Bu sırada Gelenbevî’nin: “Elhamdülillah, kendimi samur kürk içinde gördüm” dediği rivayet edilir.
Fransız mühendis bu sırada o kadar heyecanlanır ki, Bâbıali’de reis efendiye: “Bu adam Avrupa’da olsaydı, ağırlığınca altın ederdi” demekten kendini alamaz.
Başlıca Eserleri:
Gelenbevî, belâgat, gramer, mantık, felsefe, münazara, kelâm, matematik, astronomi ve ilm-i mîkât alanları ile ilgili birçok eser yazmıştır. Onun bazı önemli risâleleri, Sultan Abdülmecid dönemi âlimlerinin çeşitli konulara dâ’ir risâlelerinin de yer aldığı Resâ’ilü’l-İmtihân adlı eser içinde yayımlanmıştır. Gelenbevî’nin bazı eserleri şunlardır:
el-Burhân (fî İlmi’l-Manṭıḳ ve Fenni’l-Mîzân): Klasik mantık alanında XVIII. yüzyılda telif edilen nâdir eserlerdendir. Burhân-ı Gelenbevî, Mîzân-ı Gelenbevî, Mîzânü’l-Burhân veya kısaca el-Burhân olarak tanınan bu esere bizzat müellifi tarafından Hâşiyetü’l-Burhân adıyla bir hâşiye yazılmıştır. Eser, Osmanlı devlet ve ilim adamlarından Abdünnâfi Efendi tarafından Fenn-i Mantık (Terceme-i Burhân-ı Gelenbevî) adıyla şerh ve tercüme edilmiştir.
Şerh-i Îsâgûcî (Gelenbevî alâ Îsâgûcî): Esîrüddin el-Ebherî’nin, er-Risâ- letü’l-Esîriyye fi’l-Manṭıḳ adıyla da bilinen ve klasik mantığın bazı konularını kapsayan Îsâgûcî adlı risâlesinin şerhidir
Risâletü’l-Ḳıyâs: Gelenbevî’nin kıyasa dâ’ir görüşlerinin yer aldığı bir eserdir.
Hâşiye alâ Hâşiyeti’l-Lârî alâ Şerḥi Hidâyeti’l-Hikme: Esîrüddin el-Ebherî’nin İslâm felsefesinin mantık, tabîiyyât ve ilâhiyyât gibi ana konularını ele alan ünlü eseri Hidâyetü’l-Hikme’ye Kâdî Mîr Meybüdî tarafından yapılan şerhin Muslihuddîn-i Lârî’ye ait hâşiyesine yazılan yeni bir hâşiyedir.
Dekâiku’l-Beyân fî Ḳıbleti’l-Büldân: Risâletü’l-Ḳıble olarak da bilinen eser, çeşitli yerleşim alanlarında kıblenin belirlenmesi için gereken gözlem ve trigonometrik hesapların nasıl yapılacağını inceleyen önemli bir risâledir
Ta‘lîkât alâ Hâşiyeti’s- Siyâlkûtî: el-Aḳâidü’l-Adudiyye üzerine Cürcânî tarafından yazılan şerhe Abdülhakîm es-Siyâlkûtî’nin yaptığı hâşiyeye Gelenbevî’nin bir ta‘lîkâtının bulunduğu kaydedilmektedir.