Adalet, ferdî ve içtimaî yapıda dirlik ve düzeni sağlayan ahlakî erdemlerin başında gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde sıklıkla vurgulanmıştır. Mevlâ Te‘âlâ bir âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmuş ve adaletli olmayı emretmiştir:
“Ey iman etmiş olan kimseler! (En ufak bir zulme sapmamak için) adâleti tam manasıyla ayakta tutanlar ve Allâh (rızası) için şâhitlik yapanlar olun, velev ki kendi nefisleriniz yahut ana-baba ve en yakınlar aleyhine olsun! (Hakkında şâhitlik yapılan kişi ) zengin yahut fakir olsun, ikisine de Allâh (herkesten) daha yakındır. O hâlde siz kötü arzuya asla uymayın ki adâletli olasınız! Eğer eğip bükerseniz yahut yüz çevirirseniz, şüphesiz ki Allâh yapmakta olduklarınızı dâima (çok iyi bilen ve karşılığını verecek olan bir) Habîr olmuştur.”[1]
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), adaletin ehemmiyetini devlet yönetimi bağlamında şöyle vurgulamıştır: “Kumandan ancak bir kalkandır. Arkasında harp edilir; ve onunla korunulur. Eğer Allah(Te‘âlâ’nın yasakların)dan korunmayı emreder ve adalet gösterirse bununla kendisine ecir verilir; bundan başka bir şey emrederse ondan gelen aleyhine olur.”[2]
Adalet ifadesi, aynı zamanda Allah Te‘âlâ’nın ‘âdil’ sıfatıyla da eş anlamlıdır. Bu mânâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyân buyrulmuştur:
“Rabbinin kelimesi (haberleri ve vaatlerindeki) doğruluk yönünden ve (hükümlerindeki) adâlet bakımından (zirveye ulaşarak) tamamlanmıştır. O’nun kelimelerini (daha doğru ve düzgünüyle) değiştirebilecek (hiçbir kuvvet) yoktur. (Herkesin ne dediğini hakkıyla işiten) Semî‘de, (kimin neyi ne niyetle yaptığını hakkıyla bilen) Alîm de ancak O’dur!”[3]
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)ın Adaleti
Allah Te‘âlâ’nın emrini tutma ve Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in sünnetine ittiba konusunda Sahâbe-i Kirâm (Radıyallâhu Anhüm) ümmet içerisinde müstesna bir yere sahiptir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hayatındayken veziri, âhireti teşrifinden sonra da (tahakkuk sırasına göre ikinci) halifesi olan Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh), adaletiyle şöhret bulmuş ve bu şöhreti İslâm dünyasını da aşmış mümtaz bir şahsiyettir. Onun adaletini içeren sayısız örnek kaydedilmiştir kitaplarımızda. Onlardan biri şöyledir…
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) halifeliği sırasında bir gece makamında otururken Sahâbe-i Kirâm’dan biri ziyaretine gelir ve selâm verir. Selâmı alınmamıştır. Bunun üzerine oturur ve bekler. Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) işiyle meşgul bir hâldedir… Sahâbî beklemeye, Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) da çalışmaya devam eder.
Ziyarete gelen sahâbî mahzun bir hâldedir. Zira selâmı alınmamış, hatta yüzüne bile bakılmamıştır.
Nihayetinde Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh)ın işi biter ve mumu söndürür. Derhal bir başka mumu yakar ve bir yandan da kendisine verilmiş olan selâma mukabele eder. Sonra konuşmaya başlar…
Sahâbî sorar:
– Ya Ömer! Niçin hemen selâmımı almadın ve niçin bir mumu söndürüp diğer mumu yaktın ve ondan sonra benle konuşmaya başladın? Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh):
– Evvelki mum devletin hazinesinden alınmıştı. O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah (Celle Celâluhû) indinde mesul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle meşgul olmaya başladım. Sahabenin gözleri yaşarır ve ellerini kaldırarak şöyle duâ eder:
-Ya Rabbi! Hattab oğlu Ömer’i bizim başımızdan eksik etme!
Mevlâ Te‘âlâ bizleri adalet ve insaftan ayırmasın. Âmîn.
Dipnotlar
[1] Nisâ Sûresi:135
[2] Müslim, Emirlik:43
[3] En‘âm Sûresi:115