Mihrâb ve kürsü ile beraber mescidlerin aslî unsurlarından biri olan “minber”, lügatte; “yükselme, yükseltme” anlamlarına gelen “nbr” kökünden türemiştir. Günümüzdeki minber şekillerinde de görüldüğü üzere kademe kademe yükselerek çıkılan yer anlamına gelmektedir.
Taht ve koltuk anlamlarına da gelen ve bu oturaklara paralel bir yapıya sahip olan minberden, hadîs-i şerîflerde de bahsedilmektedir. Daha çok cennet nimetlerinden biri olarak zikredilen minber, mescid unsuru olarak asr-ı saâdette de kullanılmıştır. Minber kullanımıyla ilgili tarihî bilgiler daha çok kürsüyü çağrıştırmaktaysa da, aralarında pek bir fark olmayıp bu ayrım daha çok mescidlerdeki kullanış biçimnden kaynaklanmıştır.
Tarihî bilgiler bize, Hazreti İbrahim (Aleyhisselâm)ın minber kullandığı malûmatını sunmaktadır. Sinagoglarda bulunan minber tarzındaki yapıların da Hazreti İbrahim (Aleyhisselâm)ın izini takip eden Nebîlerden ve âlimlerden kalma ve onlardan esinlenilerek kullanılan yapılar olmaları muhtemeldir.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Minberi
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mescid-i Nebevî’de îrâd ettiği hutbelerini ilk senelerde hurma kütüğünün üzerinden okurdu. Daha sonra sade bir mimariye sahip oturma yerinden ve iki basamaktan müteşekkil bir minber yapıldı. Bu minber Emevîler döneminde sökülmek istendiğinde harikulâde hâller yaşandı ve sökmekten vazgeçilip yükseltilmesi yönünde karar alındı. 654 senesine kadar ayakta kalan minber maalesef aynı sene vuku bulan büyük yangında yanmıştır. Bu hâdise Abbâsî Devletinin çöküşünün işareti sayılmıştır. Mescid-i Nebevî’de günümüzde yer alan minber, Osmanlı Sultânı 3. Murâd Hân’ın yaptırdığı minberdir.
Mescid-i Nebevî’de bulunan ve Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ait olan minber yangın sonuncu ortadan kalkıncaya kadar farklı camilerde daha büyük minber yapmaktan çekinilmiş, bu minberin ortadan kalkmasının ardından çeşitli İslâm merkezlerinde muhtelif minberler inşa edilmiş ve mimârî gelişmelerden minberler de nasiplenmiştir.
İlerleyen asırlarda sanat ve estetiğin âdeta önemli bir detayı hâline gelen minberler, günümüz cami mimarisinde de önemli bir yer tutmaktadır. Ahşaptan mermere kadar çeşitli malzemelerle yapılan minberlerde fildişi kakma, çekme-kabartma ve kündekâri gibi tekniklerin uygulandığı sedef ve diğer şekillerde kaplamalı önemli detaylar görülebilmekte, her coğrafyada bulunan camilerde, bulunduğu coğrafyanın mimârî özellikleri ve minberlerin yapıldığı tarih aralığında etkili olan mimârî anlayış göze çarpmaktadır.
Minberler günümüzde daha çok Cuma ve Bayram hutbelerinin îrâd edildiği unsurlar olarak bilinse de tarihte bu iki hutbe dışında muhtelif vesilelerle îrâd edilmiş olan hutbelerin de mahalli olmuşlardır.
İsmailağa Camii Minberi
Şeyhülislâm Ebûishak İsmail Efendi (Rahmetullâhi Aleyh) tarafından Kâbe-i Muazzama ölçülerinde yaptırılmış olan ve bu dönemin özelliklerini tam anlamıyla yansıtmakta olan İsmailağa Camii’nin minberi, mermerdendir.
İsmailağa Camii minberi, mimârî özelliğinin ve estetiğinin de ötesinde, ev sahipliği yaptığı hutbelerle, ilme ve tarihe şahitliğiyle öne çıktı. Mürşidimiz Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri İsmailağa Camii minberinden îrâd ettiği hutbelerle sadece ihvânı değil, her kesimden sayısız insanı irşâd etti ve hidâyetlerine vesile oldu.
İsmailağa Camii minberinden irşâd ve ilim alanında daha nice bereketlerin hâsıl olması temennisiyle…