Mustafa Bilici Hocamız Anlatıyor:
– Efendi Hazretleriyle yaşantınız, anılarınızı öğrenmek istiyoruz. Cemaatimize sizin aracılığınızla Efendi Hazretlerinin ahlâkını, özelliklerini aktarmak istiyoruz.
Mustafa Efendi: Efendi Hazretleriyle, ilk önce sûre-i Bakara’nın “tahsil-i huruf”unu sonuna kadar yaptım demişti. Ondan öncede, köyünde imam idi ben de hâfızlığa çalışırken talebesiydim. Okurdum O’ndan… Efendi’nin evi ile caminin arası 100 metre; Efendi genç, köyde imam yatsı kılar evine gider sabah namazına gelirdi, Efendi gitmezdi. Camide yatardı. Biz de camide yatardık.
– Efendi Hazretleri evli miydi o zaman?
Mustafa Efendi: Tabiî, çocukları bile vardı. Efendi askerden önce evlenmiş. Biz de orada kalırdık, eve gitmezdik. Efendi haftada bir akşam eve giderdi. Diğer vakitler camide yatardı. Gece kalkar, bizleri de kaldırırdı. Köyünde Arapça dersi okuturdu, icazet verirdi. Bize de hâfızlık okuturdu. Sorulması gereken yerlere işaret koydurur, her hafta eniştesi ve hocası, hocamız Hacı Dursun Efendi’ye giderdiler. Ablasıyla evliydi Hacı Dursun Efendi. Akşam orada kalırdı. Sorulması gereken yerleri ona sorardı ve geri gelirdi. Efendi Hazretleri’nin köyünden Hacı Dursun Efendi’nin köyüne en az 1,5 saat vardı. Yaya olarak giderdi, o zaman şimdiki gibi çok araba yoktu. Bir araba vardı ama Efendi Hazretleri onu beklemezdi. Ekseriyetle yaya giderdi, yolda rastlarsa arabaya binerdi.
Her hafta giderdi, sualleri sorardı… Efendi Hazretleri bizim köyün karşısındaki bir köye imam oldu; bize komşu oldu. Ama köylü bırakmıyor O’nu, ama o geldi. Yaranos köyü… Orada imam oldu, ben kendisinden, “Emsile”den başladım… Efendi’nin kendi köyünde hâfızlık okudum, imamlık yaptığı köyde de Arapça… Yaz günlerinde ara verildi. Efendi Hazretleri de köyüne gitti. Bende onun yanına gittim. Birkaç ay burada “İzhara” kadar okudum. Evvelinde ahirinde hep hocam… Fakat şunu iyice bilelim ki, Efendi’nin hayatını sormak isterseniz, bunu ne ben anlatabilirim, ne de zaman yeter… Şöyle bir örnek vereyim: Yolda giderken, yerde kâğıt parçası, mukaddesat ona yazılmış diye kâğıt parçasını yerde gördüğü zaman hemen onu alır ve ayağın basmadığı yere koyardı.
Yiyecek olan şeylerde, meselâ karalâhana; karalâhana Karadeniz’de meşhurdur, yerde bir lahana kırığı, yaprağı görse hemen onu kaldırır, ayak basmayan yere onu koyardı. O devirde köylüler cami hocasına yemek verirdi. Her gün bir hane yemek verirdi. Efendi Hazretleri öyle sadık insan ki, meselâ bir evde yetim var o evden yemek geldi, o yemekten yemezdi. Gider evinden yerdi. O yemeği talebelere yedirirdi.
“Dostlarının Dilinden Efendi Hazretleri” Adlı Eserden