Kırk yedinci mektub, vaktin sultanına yazılmıştır. Allâh-u Te‘âlâ saltanatını dâim eylesin.
Duânın sırları ve âlimleri, sâlihleri medih hakkındadır.
Duâ edenlerin en âcizi Ahmed (Kuddise Sirruhû), o yüce tarafın hizmetçilerine tevazu ve inkisarını açıklıyor. Has ve avamın hallerine şamil olan/kapsayan eman ve emniyetin şükrünü eda ediyor. Duânın kabul zannı olan vakitlerde ve dervişlerin toplu olduğu zamanlarda, İslâm askerlerinin fetih ve nusretini taleb ediyor.
Zira herkes, bir iş için yaratılmıştır. Herkes, ne için yaratılmışsa, onu işlemeye muvaffak edilmiştir. Muhakkak Allâh-u Te‘âlâ’nın işlerinde abes, imkânsızdır. Mücahid, gazi askerlere bağlanan iş, güçlü devletin direklerini sağlamlaştırmak, açık saltanatın temellerini kuvvetlendirmektir. Öyle ki, parlak şeriatın yayılması ve tatbiki, buna bağlıdır. Zira şöyle denilmiştir: “Şeriat, kılıçların gölgesi altındadır.”
Şu kıymeti yüce iş, aynı zamanda duâ ordusuna bağlıdır ki onlar, dervişler-fakirler ve belâya tutulan kimselerdir. Zira yardım ve fetih iki kısımdır. Bir kısım sebeplere bağlıdır. Bu, gazi askerlerle alakalı yardım ve fetih suretidir. İkinci kısım, sebeplerin müsebbibi (Allh-u Te‘âlâ) katından olan yardım ve fethin hakikatidir.
Allâh-u Te‘âlâ’nın: “Yardım, ancak Allah katındandır.”[1] kavli, buna işarettir. Bu da, duâ askerleri ile alâkalıdır. Duâ askeri, zilleti ve inkisarıyla, gaza askerini geçmiş ve sebeplerden müsebbibine yükselmiştir.
Mısra:
“Gönlü kırıklar, aştılar bu meydanda aşılmaz yolu.”
Ayrıca duâ, kazayı reddeder. Sâdık haberci (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in buyurduğu gibi: “Kazayı ancak duâ geri çevirir.”[2]
Kılıç ve cihatta, kazayı geri çevirme kudreti yoktur. Duâ askerleri, zafiyetleri ve inkisarlarıyla beraber, gaza askerinden daha kuvvetlidir.
Ayrıca duâ askeri, gaza askeri için ruh gibidir, gaza askerleri de, onun için kalıp beden konumundadır. O hâlde elbette gaza askeri için duâ askeri lazımdır. Zira ruhtan boş kalan kalıp, kuvveti ve yardımı kabul etmeye layık olmaz. Bundan dolayı denildi ki, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) muhacirlerin fakirleri ile fetih talep ederdi.[3] Hem de cihâd ordusu varken ve harbedenler kalabalık iken.
Duâ ordusu olan fakirler, kendilerindeki zillet, meskenet ve itibarsızlıkla birlikte; şöyle denildiği gibi –fakirlik, iki cihanda yüz karasıdır- bazı yerlerde onlara ihtiyaç duyuldu. İtibarları olmadığı hâlde onlara itibar edildi. Bu vakı’dır. Akranlarına, bu gibi yerlerde üstün oldular.
Sâdık haberci (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyurdu: “Kıyamet günü şehidlerin kanı, âlimlerin mürekkebi ile tartılacak ve âlimlerin mürekkebi ağır gelecek.”
Sübhânellâhi ve bi hamdihi. Şu mürekkep ve şu yüz siyahlığı, onların izzetine ve yüksekliğine sebep oldu. Düşüklükten, yüksek derecelerine ulaştırdı. Evet;
Mısra:
“Karanlıklar içinde, hayat suyu var.”
Bu fakir, her ne kadar nefsini duâ askerinden saymaya lâyık görmese de lâkin sırf fakirlik ismiyle ve duânın kabulü ihtimaliyle, kahreden/kudretli devlet için duâdan hariç tutmuyor. Lisan, duâ ile ıslak oluyor. Lisân-ı hâl ve sözle Fâtiha okuyoruz.
“Rabbimiz! Bizden kabul eyle, sen işitensin ve bilensin.”[4]
Duâ Ordusu, Askerlerimizin Her Dâim Destekçisi
Bütün medreselerimizde; hocalarımız, talebelerimiz ve ihvânımızdan oluşan duâ ordusuyla, geceleri teheccüd namazlarının akabinde ve seher vaktinde, günde en az iki sefer olmak üzere, hep birlikte el kaldırıyor ve Rabbimize ilticâ ediyoruz. Devletimiz ve ordumuz için duâya, harekât neticeleninceye kadar ve her dâim devam edeceğiz inşâallâh. Bütün duâlarımızın ve hâssaten bu yolda yapılan duâların müstecâb olmasını temennî ediyoruz.
Dipnotlar
[1] Âl-i İmrân Sûresi:126’dan.
[2] Tirmizî, No:6139; Taberânî, el-Kebîr, No:6128
[3] Konuyla ilgili detaylı malûmat, 1. Cilt, 74. Mektubda yer almaktadır.
[4] Bakara Sûresi:127’den.