İmâm-ı Rabbânî Hazretleri; Hacı Muhammed el-Lahorî’ye gönderdiği 1. cildin 33. mektubunda dünya sevgisinin ilim ehline verdiği zararları beyan etmiş ve dünya sevgisinin esaretine girmiş kötü âlimleri yermiştir. Kıymetli mektubunun devamında ise, dünyadan yüz çevirmiş ve din uğruna dünya zevklerini feda etmiş âlimleri methedip sahip oldukları vasıfları açıklamıştır. Rabbânî âlimlerin methi, evsâfı ve fazîletleri hakkındaki beyânlar için tıklayınız.
İlim adamlarının dünya sevgisi ve dünyaya olan düşkünlükleri güzel yüzlerinde bir lekedir. Bu emsal âlimlerin ilimleri, halka fayda verse de kendilerine bir yarar sağlamamaktadır.
Dinin kuvvetlenip şeriatın güçlenmesi bunlara yüklenmiş olsa da buna itibar edilmez. Zira günahkârın (dini) kuvvetlendirmesine dair Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’in verdiği haber gibi dinin kuvvet bulup takviye edilmesi; bazen günahkâr ve gevşek kimselerin eliyle de olabilir. Peygamberlerin efendisi (Onun ve Ailesinin üzerine Salât-u Selâm olsun) şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah Teâlâ Hazretleri bu dini günahkâr bir adamla da kuvvetlendirebilir.”[1]
İlmi Kendisine Fayda Vermeyenleri Şiddetli Bir Azap Beklemektedir
Bu âlimler faris taşı gibidirler. Bu taşa demir ve pürüzsüz bir şey temas ettirildiğinde o şey altına dönüşür. Oysa taşın kendisi taş olarak kalır. Taş ve ağaca konulmuş meşale de bunun gibi âleme fayda sağlar. Ancak söz konusu taş ve ağaç, içlerine bırakılan meşaleden nasiplenemezler. Bilakis kötü olan bu âlimlere, ilimlerinin zarar verdiğini bile söyleyebiliriz. Zira ilimleri sayesinde kendi aleyhlerine olan delilleri tamamlanmış olacaktır. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü insanlar arasında en şiddetli azaba çarptırılacak olan, ilmi kendisine fayda vermeyen âlimlerdir.”[2]
Bu gibi âlimlerin ilimleri kendilerine nasıl zarar vermesin ki! Allah (Celle Celâluhû) katında en değerli ve mevcudâtın en şereflisi olan ilmi; alçak olan dünyanın mal, mevki, eş, dost ve makam gibi çıkarları temin etmek için araç edinmişlerdir. Oysa dünya, Allah (Celle Celâluhû) katında çok değersiz, hakîr ve mahlûkat içerisinde en nefret edilenidir.
Allah (Celle Celâluhû) katında alçak olanı üstün, üstün olanı da alçaltmak son derece büyük bir kabahattir. Hatta noksanlıklardan son derece beri olan Allah Te‘âlâ’ya gerçekte karşı gelmektir.
İlim Ehlinin Niyeti Hâlis Olmalıdır
Ders ve fetva vermenin faydası ancak Allah (Celle Celâluhû) için yapılıp makam ve mevki sevgisinden, mal ve üstünlük şaibesinden uzak tutulması durumunda mümkün olabilir. Ders ve fetva verme işlerinin bu emsal garazlardan uzak olduğunun işareti ise dünyaya meyletmeyip din uğruna dünya zevklerini feda etmektir. Bu musibete düçar olan ve dünya sevgisinin elinde esir olan âlimler dünya âlimlerindendir. Bunlar kötü âlimler olup insanların en şerlileri ve din hırsızlarıdır. Oysa bu âlimler kendilerini din önderi ve halkın tamamının en üstünü sayarlar. Kendilerini doğru kabul ederler, hâlbuki onlar gerçekte yalancıların ta kendileridir.
“Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah’ı anmayı unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar.”[3]
Büyüklerden biri; Şeytanın insanları sapkınlık ve dalâlete düşürmek için uğraşmadığını, bir kenarda boş bir şekilde oturduğunu görmüş. Bu manzara karşısında ona bunun sebebini sormuş. Melun Şeytan şu şekilde cevap vermiş: “Zamanın kötü âlimleri vazifemde bana büyük destekçi oldular. Benim yerime insanları saptırma işlerini üstlendiler. Böylece beni işime karşı kayıtsız bıraktılar.“
Hakikaten şeriat işlerinde baş gösteren her zafiyet ve noksanlık, Müslümanların yükselmesi konusunda sergilenen her bir kusur, daima kötü âlimlerin bereketsizliği ve onların kötü niyetlerinden kaynaklanmıştır.
Dipnotlar
[1] Buhârî, Cihâd ve’s-Siyer, No:3062
[2] Beyhakî, Şu‘abül-İmân, No:1777
[3] Mücâdele Sûresi:19