Mevla Te‘âlâ Hazretleri ders âyetimiz(olan Mâide Sûresi’nin 66. âyet-i kerimesin)in devamında, [Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bi’setinden önceki zamanda] ehl-i kitaptan iman edenleri, ümmet-i mukteside (tam orta hâlli ümmet) olduklarını beyanla methediyor. Yahudilerin büyük bir âlimi olan Abdullah ibni Selâm (Radıyallâhu Anh) bunların başında gelir. Hıristiyanlardan da vardır. Ancak mutedil olan ve İslâmiyet’in yüceliğini anlayarak iman eden ehl-i kitabın sayısı azdır.
Onlardan çoğu, peygamberlerinden (Salâvâtullâhi alâ Nebiyyina ve Aleyhim Ecma‘în) kitaplarından ve bizim peygamberimizden (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hakikati öğrendikleri, tembih olundukları halde, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i tanımamak muamelesi ettiler ve onun için bu belayı buldular.
يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ﴿
﴾وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ
﴾يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ ﴿ Ey Resûl-i zîşân! ﴾بَلِّغْ ﴿ Tebliğ et (tarafımdan ulaştır), neyi? ﴾مَا﴿ ol bir şey (Kur’ân-ı Kerîm’)i ki, ﴾اُنْزِلَ﴿ indirildi, kime? ﴾اِلَيْكَ﴿ sana, kim tarafından?
﴾مِنْ رَبِّكَ﴿ Rabbin tarafından, ﴾وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ﴿ eğer bunu tebliğ etmezsen, ﴾فَمَا بَلَّغْتَ﴿ tebliğ etmiş (ulaştırmış) olmazsın, ﴾رِسَالَتَهُ﴿ elçiliğini (Eğer karşı gelirler, fenalık ederler diye korkuyorsan), ﴾وَاللّٰهُ﴿ Allah(-u Te‘âlâ Hazretleri), ﴾يَعْصِمُكَ﴿ seni korur,
﴾مِنَ النَّاسِ﴿ insanlardan, ﴾اِنَّ اللّٰهَ﴿ muhakkak Allah(-u Te‘âlâ Hazretleri), ﴾لَا يَهْدِي﴿ hidayet etmez, kimi? ﴾الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ﴿ Kâfir kavmi.
«Ey Resûl-i zîşân! Rabbinden sana indirileni hakkıyla tebliğ et. Eğer bunu söylemezsen O’nun elçiliğini ulaştırmış olmazsın. Allah(-u Te‘âlâ Hazretleri), seni insanlardan muhafaza eder. Muhakkak Allah Te‘âlâ, kâfir kavmi hidayet etmez.»[1]
Mevla Te‘âlâ, Habîbine buyuruyor ki: “Rabbin tarafından sana indirilen Kur’ân-ı Azîmüşşân’ı bütün dünyaya duyur. Bütün dünya ancak onunla kurtulabilir. Dünya ve âhiret meşakkatlerinden, dertlerinden Kur’ân-ı Kerîm vasıtasıyla halâs olunabilir. Eğer sen emrolunduğun ahkâmı tebliğ etmezsen, risalet vazifeni de eda etmemiş olursun. Ve ey peygamer-i zîşân! Allâh-u Te‘âlâ Hazretleri, seni insanlardan korur. Onlara ahkâm-ı dîniyyeyi tebliğden dolayı endişeye düşme. Senin yardımcın, senin muhafızın Allah-u Te‘âlâ’dır.”
Kâfirlerin Şerrinden Muhafaza Müjdesi
Düşünene göre ne büyük bir meseledir. Cenâb-ı Hak, bu âyet-i kerîmede Resûlünu kâfirlerin şerrinden muhafaza edeceğini müjdeliyor. Bu manayı tekit eden, Kur’ân’ı Kerîm’de birçok âyet vardır. Bunlardan birkaçını zikredelim:
«Eğer onlar sana hile yapmak isterlerse, şüphesiz ki sana yeterli olacak Zât ancak Allâh’tır! (O halde tuzaklarını önemseme! Zira) Kendi yardımıyla ve inananlar(ın desteği) ile seni güçlendirmiş olan Zât ancak O’dur!»[2]
«(Habîbim! Sen kendileri hakkında bu kadar büyük bir nimetken) eğer (hâlâ) onlar (sana iman etmekten) yüz çevirirlerse, sen de ki: “(Sizin inkâr ve eziyetlerinize karşı) bana yetecek olan ancak Allâh’tır! O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur! Ben (O’ndan gayri kimseye umut bağlamam ve kimseden korkmam, zira ben) ancak O’na tevekkül ettim. O (azametini Allâh-u Te`âlâ’dan başka kimsenin bilemeyeceği kadar) çok büyük olan Arş’ın Rabbi de ancak O’dur!”[3]
“Her kim Allâh’a tevekkül ederse, ona yeterli olacak olan ancak O’dur!”[4]
Tevekkül ve Allâh-u Te‘âlâ’nın Yardımı
Bu ayetleri niçin okuyoruz? Hiç Allâh-u Te‘âlâ’ya güvenmemek olur mu? Bize O’ndan başka kim yardım edebilir? Hakiki yardımı yapmaya ancak Allâh-u Te‘âlâ’nın gücü yeter. Bunu ifade eden âyetlerden bazılarını beyan edelim:
“Allâh size (her nerede) yardım ederse, artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur. Ama O sizden yardımını çekecek olursa, artık O’ndan sonra o size yardım edecek olan kişi de kimdir? (Bu gerçeği bilip buna böylece) inananlar ancak Allâh’a tevekkül etsin(ler)!”[5]
“Zaten inananlara yardım etmek, (dâima) üstlenmiş bulunduğumuz bir hak olmuştur.”[6]
“Şüphesiz ki Biz, o en yakın (dünya) hayat(ın)da da, (peygamberler ve hafaza melekleri gibi) şâhitlerin (ümmetlerin amellerine şahitlik yapma göreviyle) ayağa kalkacağı (kıyâmet) gün(ün)de de elbette rasûllerimize ve (onlara) iman etmiş olan o kimselere sürekli yardım edeceğiz.”[7]
Not. Sohbetin tamamı için bkz. Mahmud Efendi Hazretleri, “3. Sohbet”, Sohbetler, Siraç Yayınevi, İstanbul, 2010, c. 1, s. 54-56.
Dipnotlar
[1] Mâide Sûresi:67
[2] Enfâl Sûresi:62
[3] Tevbe Sûresi:129
[4] Talak Sûresi:3’ten.
[5] Âl-i İmrân Sûresi:160
[6] Rûm Sûresi:47’den.
[7] Mü’min Sûresi:51