Azîz! Tefsîr, hadîs, ilm-i kelamî, Dahî ol fıkhı âlim, bul selâmî,
Görüşme ehl-i bid‘atle zulami, Seni berbat eder eyler melâmi,
Firar et ehli bid‘atten gidelim, Cemali bâ kemâle seyredelim.
Ekseriyetle bu beyti okuyorum. Tembihlerden bir tanesi okuyacağım bu beyittir.
Tefsir okumak lâzım. Çünkü tefsir, Kur‘ân’ın mânâsıdır. Kur’ân bizlere Allâh-u Teâlâ’nın gönderdiği büyük bir kitaptır. Onu, okuyup hükmüyle amel etmemiz için indirdi. Hiçbir fen bundan müstağni olamaz. Bugün tersi oluyor. Bu yanlıştır cemaat-i müslimîn.
Dünyada müslümanlığın iyi değilse âhirette iyilik bekleme! İşinde kim ihtiyatlı davranmazsa kalbine ağır yük biner. Mevlâ’nın dostlarından ayrılma. Efendi Baba’nın [Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû)] Kelâmı: “Kim bir âlimi taklit ederse selâmetle yaşar.” Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kulum, bana yönelenin yoluna tâbî ol!” (Lokman Sûresi, 15) Kendi başımıza kalmayalım.
Mekke’den hicret eden bütün müslümanlara hicret farz idi. Çünkü Resûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yokken müşriklerin yanında kalırsan onların imansızlıkları sana bulaşır. Yaşlı bir zat vardı. Hicret için çıktı, yolda ölüm onu yakaladı. Onun hakkında âyet indi: “Allah yolunda hicret eden kişi yeryüzünde çok bereketli yer ve genişlik bulur. Evinden, Allah’a (Celle Celâluhû) ve Peygamberi (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e hicret ederek çıkan kimseye ölüm gelirse onun ecrini vermek Allah’a (Celle Celâluhû) düşer. Allah (Celle Celâluhû) bağışlar ve merhamet eder.” (Nisâ Sûresi, 100)
Müşrikler dediler ki: “Ha! Maksadına ulaşamadı.” Müminler dedi ki: “Keşke ulaşsaydı.” Mevlâ buyurdu: “Ne sizin dediğiniz ne de onların dediği olur. O’nun ecri banadır.” Hicret için çıkmayanlara büyük tehdit vardır. (Melekler onların canlarını almaya geldiği zaman) derler: “Kötüler arasında neden kaldınız?” Hadîs-i şerîfte Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Ölülerinizi kötü insanların arasında defnetmeyin” buyuruyor.
Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinin Nasihati
Büyük Şeyh Efendi Mevlânâ Mustafa İsmet Ğarîbullâh (Kuddise Sirruhû) şöyle nasihat ediyor: “Aziz evladım! Beni dinle. Çünkü ben senden önce dünyaya geldim. Doğruyu araştırdım, buldum sana da öğretiyorum. Nedir o? Tefsir ilmini oku. Kelam ilmini, fıkıh ilmini bil.” Fıkıh; ibadetimizi, muamelatı ve ukubatımızı beyan eder. Abdest, namaz, taharet, ibadet; evlenmek, boşanmak muamelât, içki içene, zina edene verilecek cezayı açıklayan ilim de ukûbattır. Zina eden bekâr erkek ve kadına, içki içene, haksız yere adam öldürene verilen cezalar İslâm’da belidir.
Beykoz’da vaaz ediyordum. Hırsızın elinin kesilmesiyle ilgili âyeti okudum. Cemaatten birisi “Yahu bu hoca 20. asırda ne konuşuyor?” dedi. Sonra, bu adamın bir taksisi vardı. Çalındı. “Ah Ahh! ben hocaya kızıyordum el kesilir mi? diye, ben olsam kafasını keserim” demeye başladı.
İnsaf edelim cemaat-i müslimin! Kürsü hatır yeri değildir. İnsan mü’min olarak kürsüye çıkar, kâfir olarak iner. Milletin hatırını kırmayayım diye hakikati söylemezsen vay hâline. Dîn-i Mübîn-i İslâm’a top atan, saldıran, gazeteye para veriyorsun. “Al biraz daha dine bomba at” demiş oluyorsun, haberin olsun.
Tefsir bil, hadis bil, kelâm ve fıkıh bil, selâmeti bul, tasavvuf da âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîflerden alınmıştır.
Bid’at ehliyle görüşme. Bid’at, dinde olmayan şeydir. Şeriat Resûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yoludur. Ona uyalım. Bid’at seni berbat eder.
“Ber” Farsçada “üzere’ demektir. “Bad” “rüzgâr’ demektir. Yani seni bid’atler dalâlet rüzgârı üzerine koyar, uçuruma yuvarlar.
İşte paramız eriyor. Neden? Bu bid’atlerden. “Her kim benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, dünyada ona dar geçim vardır. Ahirette de haşrolacaktır.”
Kur’ân-ı Kerîme Dönmeye Mecburuz
Sana âyetler okunuyor, sen onlara kulak vermiyor, yaşamıyorsun. Kur’ân’a dönelim cemaat-i müslimin. Yarın âhirette o büyüklük taslayanlara uyanlar yakayı ele verecek, “Siz bizi buraya çektiniz, bizim çektiğimiz azabın iki katını çekin” diye Allah’a (Celle Celâluhû) duâ edecekler.
İmam Hatip’in orta kısmını kaldırmaya uğraşıyorlar. İmam-Hatip’in orta kısmı kalksın sonra da başı kalkacak. Ama bunlar birden yapmıyorlar. Farenin ineği yediği gibi, bizi de uyuşturuyorlar. Kurtuluşun çaresi onların yolunu bırakmaktır. İmâm-ı Azam gibi âlim lâzım. İstanbul köprüsünü ufak, bilgisiz, kabiliyetsiz bir usta yapabilir mi? Yok! Büyük usta lâzım. Peki, dünya köprüsünü ufak bir usta yapamıyor da ya âhiret köprüsü? Bu şeriatı ufak bir hoca ayakta tutabilir mi? Dön, dolaş neticede medreseler açılacaktır. Allah (Celle Celâluhû) bize bu kabiliyeti nasip etsin, âmîn!
Âyet-i kerîmelere gelelim: “(Korkut) İf‘âl babından emr-i hazırdır. “Yâ Muhammed, korkut!” Kimi? “Aşiretini (en yakınlarını). Âhirette onları azaba düşürecek şeylerden sakındır.” Bu âyet-i kerîme inince, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Safâ tepesine çıktı: “Ey Kureyş cemaati! Canlarınızı cehennemden satın alın. Eğer bunu yapmazsanız âhirette ben sizden hiçbir şey defedemem.”
Ey Fâtıma! dünya malımdan ne istersen sana vereyim. Ama âhirette başına gelecek bir işten seni defedemem. Babana uy. Ebû Leheb, “Bunun için mi bizi çağırdın? Elin kurusun” deyince, Tebbet Sûresi indi; “Ebû Leheb’in eli kurusun, kurudu da…” En yakını ona inanmadı. İnsana en yakını inanmayınca çok acayip geliyor.
Ülkemize Yapılan Oyunlar Talebeler Hatırına Engelleniyor
Büyücülük yapanlara büyük bir günah işletiyorlar. Kur’ân-ı Kerîm’e hakaret ettiriyorlar. Ağzıma alamıyorum. Çokça iş yaptırıyorlar. Kâfir oluyor. Sonra şeytanlar ona sihir öğretiyor. Türkiye’ye çok büyük oyunlar yapıyorlar. Yapanı söylemeyeceğim. Burada söylenmez. Merak eden varsa öğrenir. Ama bu medreseler; çarşaflar, sarıklar onların sihrini eritiyor.
Allah’ın kapısı, şeriattır. Şeriatı yaşadın mı, Allah’ın kapısındasın demektir. Sen o kapıdan ayrılmadıkça Mevla Teâlâ seni dışarıya atmaz. Rabiatü’l-Adeviyye birisinin cariyesi idi. Böyle iken kitaplar onu övmekle bitiremiyor. Onu böyle azize eden nedir? Şeriatı yaşamasıdır. Mevlâ Teâlâ’ya olan yakınlığıdır. Ebû Cehil, Ebû Leheb ağa idiler. Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh) ise fakir idi. Lâkin onlar Allâh-u Teâlâ katında Ebû Hüreyre (Radıyallâhu Anh)ın tozu kadar olamadılar. İnsanı yükselten şeriattır, tarikattır, hakikattir. Herhangi bir aileye veya kabileye mensub olması ya da dünyevî bir makamı bulunması değildir.
Hâce Nakşibendi Hazretleri (Kuddise Sirruhû) Resulullah’ın torunu idi. Fakat kimseye söylemezdi. Bir büyük zatın torunu olmanın insana bir şey kazandırmayacağını biliyordu çünkü. Nakşi tarikatına mensub olanlar dikkat etsinler bu yolun kıymetini bilsinler.
Herkese Akaid Öğretin
Bize Hicaza gidecekler hakkında, “Onlara akaid öğretin, öyle gelsinler” diye tembih var. Hicaza şuurlu gitmek lazım. Şeytan taşlamanın ne olduğunu, niçin yapıldığını bilmeyip ona önem vermeyenler var. Hac vazifelerinin hikmetleri bilinmezse “Bunlar için mi geldim ben” denilebilir. Hacerü’l-Esved’e güya herkes aşıktır. İşin hakikatinden haberdar olmayanlar arasından, Hacerü’l-Esved’i görünce: “Öpülüp durulan taş bu muydu?” diyenler çıkıyor. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Mesnevî’sinde der ki: “Herkes kendi zannınca benim dostum olduğunu zannediyor. Benim içimdeki sırlan aramıyor.”
Hazreti Nûh (Aleyhisselâm)ın da hakikatinden haberdar olmayan kavmi: “Onun kavminden kâfir olan eşraftan bir grup dedi ki: Biz seni bizim mislimiz gibi beşerden başka görmüyoruz.” (Hud Sûresi, 27) Allah (Celle Celâluhû) dostlarının zahirlerine bakan mahrum olur, batınlarına bakan sırlarından haberdar olur.
Hazreti Nûh (Aleyhisselâm) onların dediği gibi olsaydı, O’nun sebebiyle koca dünya suya gark olur muydu? Allah’ın takdirinde nice sırlar gizlidir. Bazı kimseler de hac vazifesini yapmış olmaktan dolayı kibirlenir, ücuba kapılır, yani kendini beğenir. Kimileri de o mübarek beldeyi beğenmez. Suyun içinde, sudan habersiz olmak gibi.
Bir seferinde Şeyhim Hacı Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretlerine dedim ki: “Bana bir dua, bir yol öğretin de Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i rüyamda görebileyim.” Buyurdular ki: “Mahmud, senin işin denizin içinde yağmur duasına çıkan balıklar misali oldu.” Onu görmem Resûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin varisi olması hasebiyle Resûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i görmem gibi olduğundan böyle buyurmuştu. Allah (Celle Celâluhû) bizleri Sırât-ı Müstakîmden ayırmasın. Kendisine kul, habîbine layıkıyla ümmet eylesin! (Âmîn)