Allah’a kendini teslim etmiş demek olan Müslüman’ın dünyaya bakışı nasıl olmalıdır? Cemiyetteki birçok sıkıntılarımız bu temel düsturu tam manasıyla bilmediğimizden/inanmadığımızdan kaynaklanmaktadır. Müslümanın hayatında dünyanın sadece bir araç olduğu, hedef/maksat olmadığı şuuru yerleştiğinde uğruna yapılan kavgalar, anlaşmazlıklar, dargınlıkların beyhude yere olduğu anlaşılır. Bunu bilen bir Müslüman sonraki kaçınılmaz pişmanlıklardan korunmuş olur.
Makâlemizde bu suâlin cevabını Fahr-i Kâinat Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in nasıl verdiğini, bizim dünyaya hangi zaviyeden bakmamız gerektiğini; günümüz Müslümanlarının bu hususta hangi noktada durduğunu; mevcut sıkıntılarımızı ve bunların nasıl bertaraf olacağını ele alacağız.
Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Dünyaya Nasıl Bakardı?
Âmentüsünde ebedî âhiret diye bir hakikat olan biz Müslümanların dünyaya bakış açısını Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) “Dünyada bir garip gibi yahut da yolcu gibi ol!”[1] diyerek beyan etmiştir. Başka bir hadisi şerifte “Dünya ahirete nispetle ancak sizden birinizin denize parmağını daldırıp çıkardığında parmağında kalan (su) gibidir. (Yani dünyanın hiç kıymeti yoktur.) Bakınız ne kadar ile dönmektedir.”[2] buyurmuştur. Yine başka bir hadisi şerifinde “Şayet dünya bir sineğin kanadı kadar değeri olsa idi hiçbir kâfire bir damla su içirmezdi.”[3] buyurarak dünyanın Müslüman nazarında değersiz olduğunu ifade etmiştir. Bu hususta daha sayılamayacak kadar hadis-i şerifler vardır ki makalemiz buna müsait değildir. Dolayısıyla dünya, uğruna ahiret hayatını heder etmeyi geçtik dünya hayatında dahi hesaba katılacak ve kendisine plan yapılacak bir şey değildir.
Yâ Ömer İstemez misin Dünya Onların Âhiret Bizim Olsun
Dünyanın ne kadar kıymetsiz olduğunu ifade sadedinde Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz o Rahman olan Allah’ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık. Onların evleri için gümüşten kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar yapardık. Daha nice altın ziynetler verirdik. Bunların hepsi ancak (fâni, yok olup gidecek olan, hakir, Allah indinde hiçbir kıymeti olmayan) dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbinin katında takva sahipleri içindir.”[4] Bu âyetin tefsirinde İbnü Kesîr (Rahimehullâh) şu hadisi şerifi anlatmaktadır: “Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) Rasûlallâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in yanına bir sebeple girdiğinde baktı ki yattığı hasır yüzünde iz yapmış. Dayanamayıp ağladı. Dedi ki “Ya Rasûlallâh! Kisra ve Kayser (zevk-ü safa ve rahatlık) halindeler. Sen ise Râsûlüllah’sın. (Sen rahat ve sıkıntısız yaşamalıyken onlar dünyada rahatlıkta, sen ise eziyet çekmektesin.)” Bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Razı olmaz (istemez) misin Ya Ömer! (Bu geçici ve hakir) dünya onların, (baki ve değerli olan) ahiret bizim olsun.” [5]
Modernizmin Müslümanlar Üzerindeki Tahribatı
İslam tarihine baktığımızda son 200 yıllık bir dönemde modernizm (çağa ayak uydurma/çağdaş olma) adına garptan ciddi baskılar/sosyal presler geldi. Toplum olarak bunun karşısında sadece dünyamızı değil ahiretimizi de heba ettik. Bir takım sözde âlimler ayetlerin manalarını değiştirip/hadisleri inkâr ettiler. Bazı kere dindeki yeri ne olup olmadığına bakmadan hayatımızın her alanında reform yaptık. Bu ister sekülerizm adı altında olsun ister modernizm veya başka isimlerde olsun. İsim değişik olsa da müsemma/mana maalesef modernizm ve sekülerizmin ta kendisidir.
Bugün gelinen nokta ise garbın moda evlerinin talimatına göre kılık-kıyafetimiz şekillenmektedir. Kullanılmasına mani sadece modasının geçmiş olması sağlam elbisenin çöpe atılma sebebi olabilmektedir. Hiçbir arızası olmayan elektronik aletin sadece modası geçmiş olması veya bir üst modelinin çıkması satın alma sebebi olmuştur. Ve bunlar hiçbir dini esas alınmadan yapılması, bilakis dinen sakıncalı olmasına rağmen yapılması bizlerin sekülerizmin esiri olduğumuzu açıkça ortaya koymaktadır.
Modernizme uyma adına hayatımızdaki bu dini ve dünyevi değişiklikler kaçınılmaz birer hedef olmakta, dolayısıyla bu hedeflere ulaşmak için haram dairesinin çiğnenmesi pekte önemli olmamaktadır. Bugün belli marka cep telefonunu elde etmek için Allah ve Rasûlü’nün harp ilan etmiş olduğu bankalardan kredi almak gayet tabii/meşru bir şey görülür olmuştur. Moda, yapılan israfa karşı zamane Müslümanının elinde güçlü bir sebep olmuştur. Bir kere Avrupa moda evlerinden ferman gelmiştir. Elbisenin renk ve modeli bu sezon tayin edilmiştir. Aksine hareket çağdışılık, bağnazlık, yobazlık ve gericiliktir.
İtiraf etmek gerekirse modernizm İslam ve Müslümanları çok yaralamıştır. Bugünün ekseri Müslümanı modernizme teslim olduğu gibi aksi davranışları tuhaf karşılamaktadır. Doğruluk terazilerini şaşırmış olduklarından hiçbir ayet ve hadis zaviyesinden bakmadan modernitenin tayin ettiği model insan/Müslüman dışındaki yaşayış ve düşünceler anlaşılamamakta/ hor-hakir görülmektedir. Modernizme karşı gerek dünyalık ve gerekse dini meselelerde dik duranlar/aksini söyleyenler ve bu yüzden ahiretine göre dünyasını şekillendirip dünyalık herhangi maddi hedefi olmayanlar levm edilmiş/kınanmış/zavallı gözüyle bakılmış; bunun yanında bağnazlık, gericilik, yobazlık yaflarını yemişlerdir. Mesela Allah ve Rasûlünün razı olduğu bir kıyafet modernizm adına terkedilmektedir. Bunu bir takım naslara dayanarak yapanlar ise modernizme karşı olduklarından yerilmekte ve ikinci sınıf insan muamelesi görmektedirler.
Modernizme muhalif/zıt olan bazı ayet ve hadis modern kafalı sözde âlimlerce tevil edilirken, sünnete/geleneğe/âdete uyanlar bir takım asrın gerektirdiği sebepler bahane edilerek kıvrak bir hamle ile tenkit edilmektedir. Hatta bir adım daha ileri gidilerek sünnete uyanların İslam’dan ürkütüp uzaklaştırarak vebale(!) girdikleri ifade edilmektedir. Küfrün tezgâhından geçip mefkûresi modernizmin ağır bombardımanı etkisinde kalan kişilerden çok fazla bir şey beklemek de zaten hatadır.
Şeref ve İzzet Allah ve Rasûlü’ne Âittir
Hâlbuki şeref/izzet/üstünlük Allah Teâla’ya, Rasûlüne ve Müminlere aittir. Ancak münafıklar bunu anlayamazlar. Bizim kendimizi zelil/hakir/küçük/ezik görecek/hissedecek hiçbir durumumuz yoktur. Bilakis biz İslam’la ve Müslümanlıkla izzet/şeref bulmuş, medeniyeti öğrenmiş kimseleriz. Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) şöyle demiştir: “Biz zelil bir kavimdik. Allah bizi İslam’la aziz etti. Biz ne zaman Allah’ın bizi aziz ettiği (İslâm)ın gayrısıyla izzet ararsak Allah bizi zelil eder.”
Evet. Bir takım tevillere tutunarak İslam’dan gelen hassasiyetlerimizi değiştirmek de bizi zelil olmaktan kurtaramayacaktır. Bir kere bizim bu güzel dinimizden gelen şeyleri değiştirmeye de ihtiyacımız yoktur. Değiştirme ihtiyacı eksik veya yetersiz görmekten kaynaklanmaktadır. Bakma/görme eksikliğinden kaynaklanan hatalar görülende değil bilakis görendedir.
Bizi ve kâinatı yaratan Mevlâ Teâlâ’nın getirdiği din bize yeter. Gönderilen şeriat da Allah’ın razı olduğu, beşerin bütün ihtiyaçlarını karşılayan ve en kâmil şeriattir. Bizler kendi dinimizi ve şeriatımızı tam bilmediğimizden/tanımadığımızdan bu şekilde yanlış adımlar atıyor/hatalar yapıyoruz. Onlarla yaptığımız fazla ünsiyet ve beraberlik kendi şeriatımızı/dinimizi küçük görmemize, dolayısıyla da aşağılık halet-i ruhiyesine (psikolojisine) girmemize sebep oluyor.
Bütün bu yanlışları dinimizi aslından öğrenerek ve 1500 yıllık kadim medeniyetimize uyarak telafi edelim. Aslımızın asil ve şerefli bir manevi nesepten geldiğini unutmayalım. İftihar edeceğiz. Bununla beraber temsil ettiğimiz dinin/yolun/meşrebin büyüklüğünü şahsımızda ispat etmek için tembellikten uzak durup üzerimize düşen bütün vazifeleri hakkıyla yerine getirmeye çalışalım. Bu noktada asla gevşeklik etmeyip, gevşekliğin sebebinin dünya ve ahirette sıkıntı çekmek olduğunu unutmayalım. Şerefli ecdadın günümüzdeki sözüm ona torunları gibi sadece iftihar etmekle kalmayalım. En azından onlar kadar çalışarak onlara layık birer evlat olmaya gayret edelim. Rabbü’l-Âlemîn bizleri üzerimize düşen vazifeleri yerine getiren, aslıyla/diniyle/inancıyla iftihar eden; bizden sonrakilerinde bizimle iftihar edebileceği kişiler zümresine ilhâk eylesin.
Dipnotlar
[1] Buhârî, Rikâk, 3.
[2] Müslim, Cennet, 55.
[3] Tirmizî, Zühd, 13.
[4] Zuhruf Sûresi,33-35.
[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/298.