72. SOHBET
(Bakara Suresi: 185-186. Ayet-i Kerimeler)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
﷽
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَا أَنْ هَدَانَا اللَّهُ لَقَدْ جَآءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ ۞
صَلوُّا عَلىٰ رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ: اللهم صل على سيدنا محمد وعلى آل سيدنا محمد
صَلوُّا عَلىٰ شَفِيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّدٍ: اللهم صل على سيدنا محمد وعلى آل سيدنا محمد
صَلوُّا عَلىٰ طَبِيبِ قُلُوبِنَا مُحَمَّدٍ: اللهم صل على سيدنا محمد وعلى آل سيدنا محمد
﷽
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ
وَمَنْ كَانَ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ
وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ
وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٨٥﴾
وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ
اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ ﴿١٨٦﴾
RİSALE-İ KUDSİYYE’DEN
چُونْ اَكْمَلْ مُرْشِدْ اُولْدِى سِرِّ دَيَّانْ مَقَامِى اِسْتِخَارَه قَلْبِى بُرْهَانْ
وَلِى اٰدَابِ اَسْلاَفْ اُولْدِى شَايَانْ بُو سُنَّتْدِرْ كِه مَقْبُولْ اُولَه اِنْسَانْ
كُوزَتْ اَدَابىِ كَلْ حَقَّهْ كِيدَه لِمْ جَمَالِ بَا كَمَالَه سَيْرْ اِيدَلِمْ
Bu ders istihare üzerinde duruyor. Tarikata girecek insane ne muamele edeceğini beyan ediyor.
﴿چُونْ اَكْمَلْ مُرْشِدْ اُولْدِى سِرِّ دَيَّانْ﴾
“Çün ekmel mürşid oldu sırrı Deyyan”
Çünkü ekmel mürşid Mevlâ Tealâ’nın sırrı oldu.
Ekmel: Ziyade olgun demektir.
Ziyade olgun olan mürşid Allah’u Teâlâ’nın sırrıdır.
﴿مَقَامِى اِسْتِخَارَه قَلْبِى بُرْهَانْ﴾
“Makam-ı İstihare kalbi burhan”
(O mürşidin) makamı istihare kalbi delildir. Ve kendisi istihare makamındadır. Kalbi ise masivadan azat olduğu için delildir. Böyledir amma:
﴿وَلِى اٰدَابِ اَسْلاَفْ اُولْدِى شَايَانْ﴾
“Veli adabı eslâf oldu şayan”
Velâkin geçmiş büyüklerin adabı lazım oldu.
﴿بُو سُنَّتْدِرْ كِه مَقْبُولْ اُولَه اِنْسَانْ﴾
“Bu sünnettir ki makbul ola insan”
İstihare sünnettir ki bununla insan makbul müdür, değil midir anlaşılır
﴿كُوزَتْ اَدَابىِ كَلْ حَقَّهْ كِيدَه لِمْ جَمَالِ بَا كَمَالَه سَيْرْ اِيدَلِمْ﴾
“Gözet adabı gel Hakk’a gidelim, Cemali ba kemale seyr idelim”
Yani illâ istihare yapmalı adabı gözetlemelisin.
DERSİMİZİN AYETLERİNE BAŞLAYALIM:
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى
وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضاً
اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ
وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ
وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٨٥﴾
(شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي) Ramazan-ı şerif ayı öyle bir aydır ki, (اُنْزِلَ) indirildi, nerede? (ف۪يهِ) o ayda, ne? (الْقُرْاٰنُ) Kur’an- Kerim, ne olduğu halde indirildi? (هُدًى) hidayet olduğu (doğru yolu beyan ettiği) halde, kim için? (لِلنَّاسِ) insanlar için, daha ne oldu halde indirildi? (وَبَيِّنَاتٍ) açık ayetler olduğu halde, o da ne cinsinden? (مِنَ الْهُدٰى) hidayet cinsinden (yani hakka hidayet eden ayetler olduğu halde), daha? (وَالْفُرْقَانِۚ) Furkan cinsinden (hak ile batılı ayıran ayetler olarak), (فَمَنْ) öyleyse her kim, (شَهِدَ) şahid (hazır) oldu, kimden? (مِنْكُمُ) sizden, nerede? (الشَّهْرَ) o ayda, (فَلْيَصُمْ) oruç tutsun, nerede? (ه) onda, (وَمَنْ) her kim, (كَانَ) oldu ne? (مَر۪يضاً) hasta, (اَوْ عَلٰى سَفَرٍ) yahut sefer üzere, (فَعِدَّةٌ) sayılı (günlerin orucu vardır) neden? (مِنْ اَيَّامٍ) günlerden, öyle günler ki, (اُخَرَ) diğer (hastalık ve sefer günlerinden başka), (يُر۪يدُ) murad ediyor, kim? (اللّٰهُ) Allah (-u teâlâ), kime? (بِكُمُ) size, neyi? (الْيُسْرَ) kolaylığı (وَلَا يُر۪يدُ) ve murad etmiyor, kime? (بِكُمُ) size, (الْعُسْرَۘ) zorluğu (وَلِتُكْمِلُوا) ve ikmal edesiniz, neyi? (الْعِدَّةَ) sayıyı (وَلِتُكَبِّرُوا) ve tekbir edesiniz çini, kimi? (اللّٰهَ) Allah (-u teâlâ)yı, ne üzerine? (عَلٰى مَا هَدٰي) hidayet etmesi üzerine, kimi? (كُمُ) sizi (وَلَعَلَّكُمْ) ve umulur ki siz, (تَشْكُرُونَ) şükredersiniz.
“Ramazan (-ı Şerif) ayı öyle bir aydır ki, insanlara hidayet (doğru yolu gösteren) ve yine hidayet ve Furkan (doğru yolu gösterici ve hak ile batılı birbirinden ayırıcı ayetler)den beyyinat (nice açık deliller) olan Kur’an onda indirilmiştir. Öyleyse içinizden kim o ayda hazır olursa, onu tutsun. Kim de hasta yahut bir sefer üzere ise, o halde başka günlerden sayılı (günler orucunu kaza etsin). Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Allah-u teâlâ bütün bunları size meşru etti) ta ki sayıyı tamamlayasınız. Ve sizi, hidayet ettiğinden dolayı Allah’ı tekbir edesiniz ve şükredesiniz.”
Ramazan-ı şerif öyle büyük bir aydır ki, bunun kadar kıymetli hiçbir ay yoktur. Bu mübarek ayda Kur’an-ı Azimüşşan, levh-i mahfuzdan birinci kat semadaki Beytül-İzzet’e indirildi.
Sonra Hazreti Cebrail (Aleyhisselâm) Kur’an-ı Azimüşşan’ı ayet ayet Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e taşıdı. Bu ne büyük iştir, bunu takdir eden var mı acaba? Ben edemiyorum, siz edebiliyor musunuz? Derler ki: “Elde olmayan beyde olur.”
Sûre-i Hicr’de şöyle buyrulur:
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ ﴿٨٧﴾
“Zat-ı Akdesime kasem olsun ki, sana tekrarlanan yediyi (Fatiha Sûresini) ve büyük Kur’an-ı verdik.” (Ayet: 87)
Mevlâ teâlâ bu âyet-i celilede şöyle buyurmuş oluyor: “Habibim! Fatiha-ı şerif ile Kur’an-ı Azim vermekle bütün dünyanın ve ahiretin en büyük devletini sana vermiş olduk. Kureyş’in köşkleri, sarayları, ticaret kafileleri sana verilenlerin yanında toz sayılır, hiç sayılır. En büyük zengin sen olmuş oldun. Bundan daha büyük devlet olsa onu sana verirdim, fakat yok.”
Peygamber Efendimize verilen nimetler bizlere de verildi. Az çok amel etmeye çalışıyoruz. Bazen de nefsi emmare şaşırtıyor bizleri. Kur’an-ı Kerîm büyüktür. Ya Rabbi! Zevken tattır bize bunu.
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ
وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٨٨﴾
“Onlardan bir takımlarını faydalandırdığımız şeylere gözlerini dikme, onlar üzerine mahzun da olma ve müminleri kanadının altına al.” (Hicr Sûresi, Ayet: 88)
Kureyş’in ticaret eşyası yüklü kafilelerini gören müminlerin: “Şu mallar bizim olmuş olsaydı bununla kuvvetlenir ve bunları Allah yolunda sarf ederdik” demeleri üzerine bu ayet-i celile nazil olmuştur.
Mevla teâlâ bu ayet-i celilesi ile Habibine: “Kafilenin taşımakta olduğu metalar da ne oluyormuş? Onların altından, gümüşten köşkleri bulunsa, hatta dünya dolusu altın, gümüş sahibi olsalar sana verdiğimiz Fatiha ile Kur’an-ı Kerim onların sahip oldukları ile kıyas edilemeyecek derecede her şeyden üstündür” buyurmuş oluyor.
Biraz önce söyledik, Allah-u teâlâ Peygamber Efendimize ne verdi ise bize de verdi. Bu nimeti bilelim, bunun ehli olalım.
Ayet-i Celileleri görüyorsunuz değil mi?
Mevla teâlâ (وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ) ayet-i ile şunu buyurmuş oldu: “Habibim! Bu adamlar niye İslam’a girmiyor, niye bizim saflarımızda bulunmuyorlar diye üzülme.”
Peygambeo Efendimize tabi olanlar dünyaya hakim olmadılar mı? Kanûnî Sultan Süleyman Fransa’da oynanan dansa müdahale etmiş, Fransa kralından bunu hemen menetmesini istemişti. Bu uyarıdan sonra Fransa’da yüz sene dans edilmemiştir. Bir de piyes meselesi var. Bu piyes oynatma işi ülkemize nereden geldi? İlahi okumakta ona keza.
Sure-i Yasin’de şöyle buyrulur:
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْاٰنٌ مُب۪ينٌۙ ﴿٦٩﴾
“Ve biz O’na şiir öğretmedik. Ve o’nun için lâyık da olmaz(Ona yakışmaz).” (Ayet: 69)
Bu büyük Kur’an-ı Kerîm yetmedi mi bize: ne lüzum var ilahi okumaya, bırakın bu işleri. Elinizde Kur’an-ı Kerim varken sizin daha üzülecek tarafınız olur ise onun kıymetini bilmiyorsunuz demektir.
Bazı kimseler Kur’an-ı Kerim’i millete okuyup anlatacakları yerde ilahi okuyorlar. Dahası, başka yerlere gidip vaaz-u nasihat dinlemelerine de mani oluyorlar.
Şöyle bir dörtlük vardır:
فَسَادٌ كَبِيرٌ عَالِمٌ مُتَهَتِّكٌ
وَأَكْبَرُ مِنهُ جَاهِلٌ مُتَنَسِّكٌ
هُمَا فيِ الْعَالَمِينَ فِتْنَةٌ عَظِيمَةٌ
لِمَنْ بِهِمَا فيِ دِينِهِ يَتَمَسَّكُ
“Allah’ın yasak perdelerini yırtan yani O’na muhalefet eden âlim çok büyük bir fesattır. Cahilâne ibadete devam edenler Allah-u teâlâ’ya muhalefet eden âlimden de büyük fesattır. [Cahilin sofusu şeytanın maskarası derler ya.] Bu ikisi âlemlerde büyük bir fitnedir. Kimin için fitnedir? Dininde bunlara uyan kimse için.”
Ders ayet-i celilemizde Allah-u teâlâ Ramazan-ı şerifte indirilen Kur’an-ı Azimüşşan’ın insanlara hidayet olduğunu buyurmuştu. Kur’an-ı Kerîm’in insanlara hidayet oluşu iki türlüdür:
1- Kur’an-ı Kerim’in bazı kimseleri elinden tutup onları Hazreti Allah’a teslim etmesidir. Nitekim Sure-i Bakara’nın 1. 2. 3. 4. Ayet-i Celilelerinde bu kimseler şöyle vasıflanmıştır.
الٓمٓ ۚ ﴿١﴾ ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ ﴿٢﴾
اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ ﴿٣﴾
وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ ﴿٤﴾
“Elim Lâm Mim. İşte bu kitap ki bunda bir şek yoktur. Muttakiler için bir hidayettir. O muttakiler ki: gabya inanırlar, namazı da doğruca kılarlar, kendilerine merzuk ettiğimiz şeylerden de infakta bulunurlar. Onlar o kimselerdir ki sana indirilmiş ve senden evvel indirilmiş kitaplara da iman ederler. Onlar ahrete de yakinen inanırlar.”
2- Kur’an-ı Kerim’in diğer hidayet oluş şekli ise, ders ayet-i celilemizde buyrulduğu üzere insanları doğru ve yanlış olana delalet etmek üzere sadece yol göstermesidir.
İmam-ı Rabbanî (Kuddise Sirruhû) Ramazan-ı şerif hakkındaki yazmış olduğu mektuplarının birinde şöyle buyurur: Allah-u teâlâ’nın zatının şuûnatından biri, kelâm şanıdır. Bu kelâm şanı bütün Kemalat-ı Zatiyyeyi ve şuûnatı sıfatiyyeyi camidir.
Mübarek Ramazan ayında da, bütün iyilikler bütün bereketler bulunur. Bunların hepsi Allah-u teâlâ’nın zatındaki üstünlüklerden gelmektedir. Bu üstünlüklerin hepsi de, kelâm şanında bulunmaktadır.
Kur’an-ı Mecid bu her şeyi cami olan hakikatin (kelâm sıfatının) bir mahsulüdür. Bundan dolayı bu mübarek ayın Kur’an-ı Mecid ile tam bir münasebeti vardır. Şu cihetten ki; Kur’an-ı Kerim bütün kemalâtı cami olup bu ay ise o kemalâtın neticesi ve semereleri olan bütün hayırları camidir.
Anlatılan münasebettendir ki; Kur’an-ı Kerim bu ayda nazil olmuştur. (Cild: 1, Mektup: 162)
Bu ayda Kur’an-ı Kerim’i hatmeden kimse onun bereketinden mahrum kalmaz. Kim bu ayı birlik beraberlik huzur-u kalp ile geçirirse yıl boyu bu hali devam eder. Bu ayda nafile olarak yapılan namaz, zikir, sadaka ve benzeri ibadetler diğer aylarca eda edilen farz ibadetlerin sevabı ile eşittir.
Ramazan ayında bir farz ibadeti eda eden, diğer aylarda yetmiş farz ibadeti sevabı alır. Kur’an-ı Kerim insanlara iki: şekilde hidayettir demiştik.
Ne kadar iyi müslüman olursanız, Kur’an-ı Kerim sizin için o kadar hidayettir. Kur’an-ı Kerim Mevlâ Tealâ’nın bütün kemalâtını camidir. Ya bir kimse onu okur ezberler amel ederse ne olur? Artık o kimse kâinata sığamayacak kadar büyük bir zat olur.
Mevlâ Tealâ kâinata sığmaz. Mümin kulunun kalbine sığar. Bu nasıl olur? Kâinat mekândır, mümin kulun kalbi ise lâ mekândır. Lâ mekân olan Allah-u Teâlâ ancak iman, zikir, fikir ile kalbini lâ mekân eden kulunun kalbine sığar.
Bir kimse Ramazan-ı şerif ayında ancak iki sebepten oruç tutmayabilir:
1- Hastalık sebebiyle,
Müslüman bir doktor derse ki; oruç tutmayın, aksi hâlde hastalığınız artacak, o zaman oruç yenir. Oruca inanmayan adamların sözü ile oruç yenmez. Zira onlar sağlam adama da oruç yedirirler.
2- Seferi iken,
Doksan km. uzak mesafeye sefer edildiğinde.
Evet, bu iki hal sebebiyle oruç tutulmayabilir. Fakat mümkün mertebe tutmaya gayret etmelidir. Zira Mevlâ Teâlâ bir başka ayet-i celilede şöyle buyurmuştur:
وَاَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿١٨٤﴾
“Ve eğer oruç tutarsanız sizin için hayırlıdır. Eğer bilirseniz.” (Bakara Suresi: 184 den)
Bu iki halde oruç yemek helâldir fakat tutmanız daha hayırlıdır. Ramazan-ı şerifte hasta olması yahut seferi olması hasebiyle oruç tutmayan bir kimse Ramazan-ı şerif ayından sonra tutamadığı günler sayısınca oruç tutar.
Bir kimse hastalandığında hastalığından sebep oruç tutmasa Ramazan-ı şeriften sonra da iyileşemem zan edip tutamadığı günler için fidye verse sonra da iyileşse fidye verdim diye oruç tutmaması caiz olmaz, tutması gerekir.
Ders ayet-i celilemizin bir üstündeki ayette Mevlâ Teâlâ: oruç tutmaya gücü yetenlerin fidye verdikleri takdirde oruç tutmayabileceklerini bildirmişti.
Zira İslâm’ın başlangıcında insanlar henüz oruca alışık olmadıklarından Allah-u Teâlâ oruca gücü yetenleri, tutmaları veya fidye vermeleri arasında serbest bırakmıştı. Ancak dersimizin bu ayet-i kerimesi ile bu hüküm nesh olundu. Hasta veya yolcu olanlar müstesna olmak üzere mutlaka oruç tutmanın vacip olduğu açıklandı.
Fıkıh bilmek, ne büyük şeydir. Fıkıh ilmini bilmeyen hoca sayılmaz. İslâmiyet kadar büyük bir devlet yoktur, kıymetini bilelim. Hanım kardeşlerim! Çocuklarımızı Kur’an ehli olarak yetiştirelim.
Bugün, yüz bin anadan bir tek ana çocuğunu orta, lise diploması almaktan alıkoyabiliyor. Siz, melek gibi, nur gibi bir kız çocuğunuzu gidipte bataklığa atar mısınız? atmazsınız değil mi? Fakat bataklığa atsanız o kadar suçlu olmazsınız.
Zira bir teneke su ile çocuğunuzu temizleyebilirsiniz, okul bataklığına attığınızda ise yavrularınızın üzerine Karadenizi akıtsanız da temizleyemezsiniz. Anne ve babalar: Hocaefendi ben onun kârını düşünüyorum, bunun için oraya gönderiyorum, diyorlar. Ne kârı?…
İnsanlar bu hususta koyunlara benziyorlar. Bir koyun bir yerden atladımı hiç düşünmeden o atladığı için diğerleri de onun arkasından aynı yerden atlarlar. İşte millette birbirine bakarak kızlarını Orta, Lise mekteplerine veriyorlar.
Ramazan’dan bahsediyorduk. İslâm’da zorluk yoktur. Hasta veya Seferi iseniz oruç tutmayabilirsiniz. Namazda kıyamda duramıyorsanız, oturarak kılabilirsiniz. Ayağınıza su değdirmemeniz gerekiyorsa mest giyersiniz. Yirmi dört saat müddetince çıkarmaz abdest aldığınızda sadece üç parmağınız ile mesh etseniz caizdir.
Allah-u Teâlâ bizlere anamızdan babamızdan daha çok acıyor.
Kur’an-ı Kerim’i okuyalım,
Kur’an-ı Kerim’i sevelim.
Kur’an-ı Kerim’i sevdirelim.
Kur’an-ı Kerimle amel edelim,
Kur’an-ı Kerimle amel ettirelim,
Kur’an-ı Kerimin manasını anlayalım,
Kur’an-ı Kerim’i anlatalım.
Böyle büyük bir nimet bir daha bulunmaz diyorum sizlere. Bir Hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
“Kim Allah ile konuşmak isterse Kur’an okusun.”
Bazen kul Mevlâ ile konuşur. Bazen de Mevlâ Tealâ kul ile konuşur. Meselâ:
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿٢﴾ اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ ﴿٣﴾ مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ ﴿٤﴾
“Hamd âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olup ceza günün maliki olan Allah (-u Tealây) a mahsustur. ”
Buraya kadar Mevlâ Tealâ kulu ile konuştu. Bu ay sonra kul Mevlâsı ile konuşuyor.
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ ﴿٥﴾ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ﴿٦﴾
“(Ya Rabbi!) Yalnız sana ibadet ederiz ve ancak yardım dileriz. Bizleri doğru yola hidayet et.”
Mevlâ Teâlâ, hasta ve seferde olan kimseye oruç tutmamayı neden meşru etti, tâ ki onu büyük tutalım. (اَللهُ اَكْبَرْ) Allah çok büyüktür demektir.
Kim farz namazından sonra otuz üç Sübhanellah, otuz üç elhamdülillah, otuz üç Allah-u Ekber diyerek tesbih çeker sonra da:
لا إلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ، لَهُ المُلْكُ ؛ وَلَهُ الحَمْدُ ، وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
derse o kimse hakkında Peygamber Efendimiz: “Cennete girmiştir,” buyuruyor.
Bakınız girecektir değil de girmiştir buyuruyor, bu ne demektir, kesindir. Bir kimse Sübhanellah dediğinde, “Allah’u Teâlâ şeriklerden zevallerden çirkinliklerden noksanlıklardan beridir,” demiş oluyor.
Elhamdülillah dediğinde ise, “hayırlar, kemaller, hüsünler, cemaller hepsi Allah-u Tealâ’ya mahsustur,” demiş oluyor.
İşte bunun için Allah-u Tealâ “Sübhanellah-i Ve bihamdihi” zikrini çok Seviyor. Nitekim Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
كَلِمَتَانِ حَبِيبَتَانِ إِلَى الرَّحْمَنِ خَفِيفَتَانِ عَلَى اللِّسَانِ ثَقِيلَتَانِ فِي الْمِيزَانِ: سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ سُبْحَانَ اللَّهِ الْعَظِيمِ
“İki kelime vardır ki Rahman olan Allah’a sevgili, dilde hafif, kıyamet terazisinde ağır yer tutar, onlarda: “Sübhanellah-i ve bihamdihi, Sübhanellahi’l-Azim” kelimeleridir.” (Buhâri: Kitabu’t-tevhid)
Mevlâ Teâlâ’nın vermiş olduğu bunca nimete kolay şükredebilir miyiz? Edemeyiz ancak Peygamber Efendimiz bizlere şöyle bir kolay şükür yolu öğretmiştir. Şöyle ki: Herkim sabahleyin:
اللَّهُمَّ (مَا أَصْبَحَ بِي) مِنْ نِعْمَةٍ أَوْ بِأَحَدٍ مِنْ خَلْقِكَ فَمِنْكَ وَحْدَكَ ، لا شَرِيكَ لَكَ ، فَلَكَ الْحَمْدُ ، وَلَكَ الشُّكْرُ
bu duayı okursa gündüzün nail olduğu nimetlere şükretmiş olur. Akşam namazından sonra aynı duayı ( مَا اُمْسَى بِى ) başlığı ile okursa akşam nail olduğu nimetlere şükretmiş olur buyurmuştur.