“Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, kör kimse gibi olur mu? Bunu ancak akıl sahipleri anlar.”[1] Kur’an-ı Kerim’in hak olduğunu bilenin kafasının da kalbinin de gözü açıktır. Kur’an’ın hak olduğunu bilmeyenin kalp gözü kapalıdır. Mevlâ Teâlâ ayet-i celilede: “Hiç bilmeyen gibi olur mu?” buyurmadı da,“Kör kimse gibi olur mu?” buyurdu. Bundan anlaşılıyor ki, Kur’an’ın hak olduğunu bilmeyenin kalp gözü kördür. Dinimizin kıymetini bilelim, bildiklerimizle amel edelim. Bakın ne büyük nimetlerle müşerref kıldı Rabbimiz bizi. Ancak amellerimize de güvenmeyelim, Rabbimize güvenelim. O’na karşı şükrümüzü ifa edelim. Kim bunu çok bilirse Allâh (Celle Celâlühü) onu takdir edecek.
Zikirden önce kalp uykuda ve gaflettedir. Zikre başlayıp devam edince ona kalp gözü verilir. Kalbi daha önce de vardır, fakat kapalıdır, şimdi açılır. Kafamızdaki gözlerimizden başka kalbimizin de gözü vardır. Kulağımızdan başka kalbimizin de kulağı vardır. Dilimizden başka kalbimizin de lisanı vardır. Kalp zikirle uyanınca bütün bunların hepsi çalışmaya başlıyor. Ve o insan yerdeki ve gökteki âyetleri görmeye başlıyor.
İnsanda dört göz vardır, ikisi kafada ikisi kalpde. Bir kimsenin kafasındaki gözleri görse de kalp gözü görmese hüsrandadır.
“Ey aşk eri! Aç gözünü, yeryüzüne kıl bir nazar, Gör bu lâtif çiçekleri, hiç durmayı Hakk’ı över.” Kalp gözünüz açılmadan bunları anlayamazsınız. Siz sadece yediğiniz yemeğin tadına bakıyorsunuz, onu yaratana değil. Bir düşününüz, dilinize tat alma hissini kim verdi? Yediğiniz şeylerin tadını diliniz hissediyor, yanağınıza, kolunuza sürseniz onlar tad alabilirler mi? Hayır. İşte dile bu özelliği veren ulu ve kavi her şeye galip zerre kadar hatası olmayan, her ne işlerse yerinde işleyen Allah-u Teâlâ’dır.
Ebû Cehil’de Hakkanî göz yoktu. Kafa gözü şaşı olan bir adam, biri iki görür. Hakkanî gözden mahrum, kalp gözü şaşı olanlar bu zatların hakikatini göremez. Onları yanlış görür, yanlış tanırlar.
Demek ki zikrullaha devam ede ede kalp uyanıyor, ruh diriliyor, kalbin gözleri görmeye, kulakları işitmeye, lisanı söylemeye başlıyor. İşte en kâmil zatları gören, böyle gözlerdir. Uykuda olan kişi uyanmadan tefekkür edemez.
Uyanınca tefekkür eder. Bu bedenin gözleri, gökleri ve yeri görür, hiç tesirlenmez. Ama zikrullah ile kalp uyanınca aynı şeylere Hakkanî göz ile baktığından tefekkür eder. Bir insan kafa gözü ile mesela, güzel bir mendil görse hatırına onu kim yaptığı sorusu gelir. Kalp gözü açık olan kimse de görmüş olduğu mahlûkata bakarken onları yaratanı düşünür. Kalp ve ruh devamlı zikir vasıtasıyla görmeye başlar. Görünce tefekkür eder.
Beden gözünün görmesi başka, kalp gözünün görmesi başkadır. Beden gözü maddeyi, kalp gözü ise manayı görür. Bu eşyaya kalp gözü ile bakılınca eserden müessire geçilir. Ve o kimse eşyanın yaratıcısı olan Mevlâ Teâlâ’yı bulur. O zaman başlar konuşmaya: “Ey Rabbimiz! Bu kâinatı boşuna yaratmadın. Ben şimdiye kadar bakmış lâkin bir şey anlamamıştım. Kalp gözlerim açılınca bunların yaratıcısının sen olduğunu bildim” der. Ya Erhamerrâhimîn! Kalplerimizi, ruhlarımızı zikrullah ile uyandır. Eşyanın hakikatini bize göster.
Kaynak: “Mahmud Efendi Hazretlerinden Nakledilen Hikmetli Sözler” adlı eserden derlenmiştir
Dipnotlar
[1] Rad Suresi 19