Vefâtının sene-i devriyesi vesilesiyle, Amasya vekili Hidayet Aslan Hoca Efendiyi hizmetleriyle hatırlıyor, hayırla ve minnetle yâd ediyoruz. Hayatı hakkındaki malûmata buradan erişebilirsiniz. Mürşidimiz Mahmud Efendi Hazretlerinin, kendisine yazmış olduğu mektuplardan biri olan, “İlim okuyup okutmanın ehemmiyyeti, amelin lüzumu ve ihlâsın elde edilişinin beyanı” konulu mektup, her vakit ihtiyacımız olan öğütleri ihtivâ eden mühim bir mektuptur.[1]
Hidayet Efendi’ye gönderilmiştir. İlim okuyup okutmanın ehemmiyyeti, amelin lüzumu ve ihlâsın elde edilişinin beyanı hakkındadır.
ب ح ص س[2]
Esselamü aleyküm ve rahmetüllâhi teâlâ ve berakâtühü ve alâ men ledeyküm min ibâdillâhi’s-Sâlihîn.
Ahî fillâhım Hidayet Efendi,
Çok kıymetli mektubunuzu aldım. Çok memnun oldum. Cenâb-ı Hak cümlemizi Rızâ-i şerîfine ulaştırmakla memnun ve mesrur ide. Âmîn!
Mevlâ Teâlâ Hazretleri’nin Rızâ-i şerîfinin elde edilmesi, sevdiği peygamberi Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimize ittiba ile mümkündür. Ona ittiba, bu Dîn-i Mübîn-i İslâm’ı işlemekle hâsıl olur. Dîn-i Mübîn-i İslâm’ın işlenmesi bilmekle mümkündür. Öyleyse çok okumamız lazımdır. Hoca olanların okutmakla, hoca olmayanların okumakla terakki yollarına başvurmaları lazımdır.
Okuyup okutmak o kadar büyük nimettir ki tarifi mümkün değildir! Zira ilim, Cenâb-ı Hak Celle ve Alâ Hazretlerinin en sevdiği sıfatıdır. Bu sıfattan ne miktar kazanır, amel edersek o miktar sevgili oluruz. Dîn-i Mübîn’e hizmet, ancak bu yolla mümkündür.
Sûre-i Fethin tefsirinde Rûhu’l-Beyân’da şöyle görmüştüm. Ma‘rûf-u Kerhî Hazretleri rüyasında cennete girmiş, orada çok büyük, çok güzel bir köşk görmüş. Cümle tertibatı hazır idi. O esnada, sormuş ki,
– Bu saray kimin oluyor? Dediler ki:
– İmam Ebû Yûsuf’un.
– Acaba ne sebeple buna mazhar oldu? Dediler ki:
– İnsanlara ilim öğretmekle ve ezalarına sabretmekle.
İşte ilme hizmet, insanın hem dünyasını hem de âhiretini mamur eden büyük bir vesiledir. İlmin yanında amel de lâzımdır. Her ikisinin yanında ihlâs da lâzımdır. İlimle amel, ihlâsa nispetle kolaydır zira ilmin hocadan ve sonra da kitaplardan elde edilmesi mümkündür. Amel ise yine insanın elindedir. Fakat ihlâs güçtür ve ihlâsın husulü tarîkat-ı aliyyenin husulüne ziyade merbuttur.
Tarîkat-ı aliyye, kalp ayinesinin yüzünden masiva tozlarını silmeye çalışmak; Hakikat-ı aliyye ise hakikî matlubumuzu kalpte yerleştirmekten ibarettir. Birisi Fenâfillâh, diğeri Bekabillâh’tan ibarettir. Bu ikisini husule getirdiğimiz zaman Evliyâ-i Kirâm arasına girmek mümkün olmuş oluyor. Öyle ise bu şer‘i şerîfin farz, vacip, sünnet, müstehabbını, adabını icraya canla başla sürat edelim. Diğer taraftan haram ve mekruhtan ictinab edelim.
Tekrar selâm ve ziyade hürmetlerimle hatm-i kelâm ederim. Derslere gayet hoş riayet üzere olalım. Zira biiznillâhi Teâlâ dünya ve âhiret saadet yolu budur.
Mahmud Ustaoğlu
Dipnotlar
[1] Bir kısmını nakletmiş olduğumuz mektubun tam metni için bkz. Mahmud Efendi Hazretleri, Mektûbât-ı Mahmûdiyye, 156. Mektup, Ahıska Yayınevi, İstanbul, 2012, s.301-302. Hidayet Aslan Hoca Efendiye yazılmış olan diğer mektuplar için bkz. 157 ve 158. Mektuplar.
[2] Kâğıdın yere atılması endişesiyle mektuplarda ve sair yazılarda Allah Te‘âlâ’yı “هو” zamiri, besmele-i şerîfeyi “ب”, hamdeleyi “ح”, Efendimiz’e Salâtı “ص” ve selâmı “س” harfi ile remzetmek ulemânın hassasiyetlerindendir.