Boş vakit geçirmek büyük âfettir, belaların en büyüğüdür. İmâm-ı Âzam (Rahimehullâh) öyle buyuruyor.
Şâfiî mezhebinde olanlar bu sözümüze darılmasınlar. İmâm-ı Şâfiî’yi de severim ama İmâm-ı Şâfiî Hazretleri buyurdu ki: “Biz fıkıhta İmâm-ı Âzam’ın ailesi gibiyiz.” Fıkıh ilminin dörtte üçünü o çıkardı, geriye dörtte biri kaldı, gene onun da yarısını o çıkardı. Büyükler birbirini kıskanmazlar, birbirini takdir ederler.
İmâm-ı Âzam Efendimiz (Rahimehullâh) rahmet-i ilahiyeye kavuşuyorken öldüğünden haberi yok. Bir de bakıyor ki Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in meclisinde bulunuyor, yine anlayamıyor öldüğünü. “Nedir bu, rüya mı görüyorum?” diyor. Sonra kalkıp abdest almaya yeltenince Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Yâ İmam! Nereye gidiyorsun?” buyurdu. O da: “Abdest almaya gidiyorum, namaz vakti geçiyor” deyince, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Yâ İmam! Burası âhiret! Burada namaz yok!” buyurdu. O zaman anladı öldüğünü. İşte böyle adamların sünnetlerine uymamızı istiyor Mevlâ: “İyi adamlara uyun” buyuruyor Mevlâ. “Kötülere uymayın, sevmediğim adamlara uymayın, sevdiklerime uyun, sevdiklerimle beraber olun. İşte o zaman sizi severim” buyuruyor. Allâh şefaatlerinden ayırmasın, mezheplerinden ayırmasın dünyada âhirette. Ne güzel ölüm değil mi? Böyle ölüm istemez misiniz? İsterim, isteriz.
İmâm-ı Âzam (Rahimehullâh)a, İmâm-ı Ebû Yusuf (Rahimehullâh) öldü diye haber geldi. “Araştırın, o ölmemiştir” dedi. Baktılar ki gerçekten ölmemiş, “Nasıl bildin?” dediler, bunun üzerine o: “Bir âlim zengin olmadan ölmez” buyurdu.
Âlimin hata etmesinden, düşmesinden Allâh’a sığınırız. İmâm-ı Âzam Efendimiz tek ayağı üzerinde durarak oyun oynayan bir çocuğa: “Yavrum dikkat et düşeceksin” diye uyardığında çocuk: “Efendim asıl siz dikkat edin. Ben düşersem belki sadece bir yerim incinir ama siz hata eder düşerseniz, size uyan ümmet yanılır” demiş. Halk arasında: “Hoca şaşırdı, keçileri yoldan kaçırdı” derler. Bu millet böyle hocalar yüzünden bu hale geldi.
İmâm-ı Âzam (Rahimehullâh) ne büyük insandır, kırk sene yatsı namazının abdestiyle sabah namazını kılan insandır. Bir gece yatıyordu iki kadın geçti kapısının yanından, birisi biraz âşikâre konuşuyordu, öbürü dedi ki: “İmâm-ı Âzam Efendimiz’in yanından geçiyoruz sessiz konuş!” Diğeri de: “Zararı yok, o şimdi uyuyor” deyince öbürü: “İmâm-ı Âzam uyur mu?” dedi. Bu konuşma İmâm-ı Âzam (Rahimehullâh)ın kulağına gitti ve ondan sonra geceleri daha uyumadı. “Beni millet uyumuyorum biliyor, bense uyuyorum” diyerek böyle yaşadı o büyük adam.
Tilki aslana uymazsa onun bulduğunu bulamaz. Bizim, İmâm-ı Âzam (Radıyallâhu Anh) olmamız mümkün değil. Bari ona uyalım.
İmâm-ı Âzam Efendimiz (Rahimehullâh)a sordular: “Ey imam! Bu kıymetli iman cevherinin bizden soyulup alınmasına neler sebep olur?” Buyurdu ki: “İnsanların yaptığı iyiliklere teşekkür etmemek, Allâh’ın kullarına zulmetmek, son nefeste imanlı mı imansız mı öleceğim endişesi duymamak.
Bildiği ile amel etmek ulemânın zinetidir. Kadın olsun, erkek olsun. İmâm-ı Âzam, İmâm-ı Ebû Yûsuf (Rahimehumellâh)a icazet verirken: “Herkesin gördüğü yerde nafile ibadetlere devam et!” diye nasihatta bulundu. İmâm-ı Ebû Yûsuf bunun hikmetini sorduğunda İmâm-ı Âzam: “Halk senden görsün de onlar da yapsınlar” buyurdu.