“Muhakkak Allah katında ayların sayısı, Allah’ın kitabında gökleri ve yeri yarattığı günden beri onikidir. Bunlardan dördü haram olan aylardır. İşte bu dosdoğru dinin kendisidir (En müstakim inançtır). Öyleyse bu aylarda nefislerinize zulmetmeyin. Nasıl onlar sizlerle topluca savaşıyorlarsa, sizde topyekün bir halde müşriklerle savaşın ve bilin ki muhakkak Allah takva sahibi kullarla beraberdir. ”[1] Allah-u Teâlâ indinde ayların sayısı onikidir. Ne zamandan beri bu böyledir? Göklerin ve yerin yaratıldığı günden beri. Bu on iki aydan dört tanesi vardır ki bunlar haram aylardır. Bu aylarda muharebe etmek haramdır. Yıl içerisinde bu dört ayda kimseye çatmak doğru değil. Madem ki bu dört ay hürmetlidir, bu aylarda savaşmak haramdır, o halde bu aylarda nefislerinize zulmetmeyiniz. Başkalarına çatan kendine zulmetmiş olur. Bu dört ayın biri tektir: Recep ayı. Öbürleri birbirini takip eder: Zilkade, Zilhicce ve Muharrem ayları.
Cahiliye döneminde Araplar savaşırlarken eğer haram aylardan biri girerse savaşı terk etmek istemez, o ayı helal kabul edip savaşa devam eder ve o ayın hürmetini başka bir aya tehir ederlerdi. Yani şöyle anlayalım: Recep, Zilkade Zilhicce ve Muharrem aylarında harbetmek haram. Mesela Recep ayı girince derlerdi ki: “Bu sene Recep ayının haramlığını tehir edelim, onu helal sayalım. Recep ayı çıktıktan sonra Ramazan ayını haram ederiz. ” Böylece haram olan Recep ayının haramlığını haram olmayan Ramazan ayına veya haram olmayan başka bir aya kaydırırlardı. Yani Mevlâ Teâlâ’nın şer’i şerifiyle oynarlardı. Müslüman bunu yapmaz. Diyelim ki, Ramazan yaz günlerine rastladı, yazın oruç tutmayalım, yiyelim, kışın tutarız. Böyle şey olur mu? Mevlâ Teâlâ oruç tutmayı Ramazan’da farz kıldı.
Recep ayının yirmi altıncı gününü yirmi yedinci güne bağlayan gece Miraç gecesidir. Miraç, yükselmek demektir. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gitti. Mescid-i Haram Mekke’de, hacıların gittiği yer. Mescid-i Aksa ise Kudüs’te. Evvelki kıble, Mescid-i Aksa idi. Şimdi imansız Yahudilerin eline geçti. Neden geçti? Eğer oradaki Müslümanlar beş vakit namazlarında orayı doldursalardı onların eline geçmezdi. Lakin kahveler doldu, camiler boş kaldı. Yahudiler de fırsatını bulup aldılar. Ah millet ah!
Ramazan-ı şerif ayını, cuma gününü, bayramları, Receb-i Şerifi, Şaban-ı Şerifi siz mi faziletli yaptınız? Hayır, Mevla yaptı. Niçin yaptı biliyor musunuz? Biz kolay kazanalım, diye. Başımıza Bosna Hersek’in başına gelen gibi bir bela gelseydi ibadet edebilir miydik? Zelzele olsa, kar yağsa, arabalar işlemese ne yapabiliriz? Yani Allah bes(yeter), bâki heves (gerisi boş)!
İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhu) Ramazan-ı şerif hakkındaki yazmış olduğu mektuplarının birinde şöyle buyurur:
Allah-u Teâlâ’nın zatının şuûnatından biri, kelâm şanıdır. Bu kelâm şanı, bütün kemalat-ı zatiyyeyi ve şuûnatı sıfatiyyeyi camidir. Mübarek Ramazan ayında da, bütün iyilikler, bütün bereketler bulunur. Bunların hepsi Allah-u Teâlâ’nın zatındaki üstünlüklerden gelmektedir. Bu üstünlüklerin hepsi de, kelâm şanında bulunmaktadır. Kur’an-ı Mecid, bu her şeyi cami olan hakikatin (kelâm sıfatının) bir mahsulüdür. Bundan dolayı bu mübarek ayın Kur’an-ı Mecid ile tam bir münasebeti vardır. Şu cihetten ki; Kur’an-ı Kerim bütün kemalâtı cami olup bu ay ise o kemalâtın neticesi ve semereleri olan bütün hayırları camidir. Anlatılan münasebettendir ki; Kur’an-ı Kerim bu ayda nazil olmuştur. [2]
Dipnotlar
[1] Tevbe Suresi, 36
[2] Mektûbat-ı Rabbânî, 1, Mektup: 162