“Ey iman etmiş olanlar! Yahudi âlimlerinden ve Hristiyan rahiplerinden çoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve (insanları) Allah yolundan çevirirler. Ve o kimseler ki altını ve gümüşü toplarlar da onları Allah yolunda sarfetmezler. Artık onları acıklı bir azabla müjdele.”[1]
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Beni İsrail ne yaptıysa benim ümmetim de aynısını yapacak.” Bu haber kulaklarımızı çınlatsın. Tek derdimiz, Dîn-i Mübîn-i İslâm’ı yaşamak olsun.
Bakın! Yahudi ve Hristiyan âlimleri, sadece insanların mallarını haksız sebeplerle yemekle kalmıyorlar, paralarını alıyorlar, bir de “dinsiz ol” diyorlar. Yani dünyan da gitsin ahiretin de böyle şey olur mu?
Tefsir diyor ki: Altına “zeheb” dendi gidici olduğundan, yani elden gidicidir. Gümüşe “fizza” dendi dağılıcı olduğundan. Altını, gümüşü sevmeyelim. Böyle şeylere değer verip de neden Allah’ın (Celle Celâlühû) nazarından düşelim, Cehenneme gidelim. Peki ne yapalım? Altınları, gümüşleri Kur’an kurslarındaki talebe masraflarında kullanalım. O zaman Mevlâ Teâlâ bizlere ahiret bilezikleri, altınları verir.
İşte bu âyet-i kerime de Mevlâ (Celle Celâlühû) böyle buyuruyor: “(Onlar) Cennette altından bileziklerle ve incilerle donanacaklar (bezenecekler), orada giyecekleri de ipektendir.”[2]
Yani insan gözünü dünyadan yummalı, ahirete açmalı. İnsan hayatını bu yola vakfetmelidir. Ciddi söylüyorum, caiz değildir. Bir çocuk medresede aç, susuz dururken, bileziklerin kollarda şıkır şıkır etmesi doğru değildir. Sandıkta, kasada, bankada yan yatması doğru değildir. Bakın, Rabbimiz bunun cezasını bize haber veriyor: “O günde, bu biriktirilen altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılıp onunla alınları, yanları ve arkaları dağlanır. İşte bu kendi şahıslarınız için hazine hâline getirdiğinizdir, artık toplayıp biriktirdiğiniz tadını tadınız denilir.”[3]
Hanımlar! Zekâtı verilmesi gereken gizli şeyleriniz vardır, çıkarın şimdi. Gizli yerde yanarsınız, kimse kurtaramaz sonra sizi. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cemaatle namaz kılarken selâm verir vermez, süratle tesbihlerini çekerek, hücre-i saadetlerine gittiler, evlerinde bulunan zekât malını dağıtıp geldiler. Sorulduğunda buyurdular ki: “Evde zekât malı vardı. Bir an dursa Mevlâ beni hapseder diye korktum.”
Zekât saati geldi mi verilecek. Diyelim Ramazan-ı Şerifin on beşinde verdin öbür sene on beşi gelince o malın kırkta biri senin olmaktan çıkar. Fakirin hakkıdır artık. Hemen o saat ayrılacak o para. Daha çalıştırılmayacak. Aksi halde malına haram katmış olursun. Maalesef zenginlerimiz böyle vermiyor.
Doksan dört gram altın ve onun karşılığı para oldu mu üzerinden de bir sene geçtiyse onun zekâtının verilmesi lazımdır. Eğer verilmezse, insan âyet-i kerimede beyan buyurulan cezaya müstahak olur. Allah Teâlâ Hazretleri: “O gün cehennem ateşinde, o zekâtı verilmeyen paralar, demirden levha gibi kızdırılıp alnına, yanına ve sırtına yapıştırılacak” buyuruyor.
Niçin biliyor musunuz? Zengin olan mal sahibine, bir fakir gelip, bir şey istediğinde bu onun hoşuna gitmez ve bunun eseri ilk önce yüzünde görülür. Alnı kırışır, kaşları çatılır. Sonra ona yanını çevirir ve arkasını döner gider. İşte bundan dolayıdır ki kıyamet gününde azap, bu üç azada cereyan eder.
Ya Erhame’r Rahimîn! Ya Erhame’r Rahimîn! Ya Erhame’r Rahimîn! Bu cemaati öyle eyle ki, her duyduğu ile amel ettir. Buraya uzaktan ve yakında gelenlerin hepsine istediklerinden âlâsını ver. Memnun eyle. Af ve mağfiret eyle. Sana kavuşuncaya kadar yardım eyle, her türlü tehlikelerden muhafaza eyle. Şu Senin mabedinde bulunan, soğuk sıcak demeyip, sıkıntı ve darlıklara sabreden Müslümanları dostlarınla beraber arşın gölgesinde gölgelendir. Şu cemaate umduklarından daha yüce makamlar ihsan eyle. Kusurlarımızı bağışladığın halde buradan çıkmayı ihsan eyle.
İyi insanlık, iyi ahlâk, iyi kardeşlik, iyi komşuluk ihsan eyle. Senin ahlâkını ve sevgili Habibinin ahlâkını ihsan eyle. Vazifelerimizi bilmek nasib eyle. Bizim hem dünyada hem ahirette elimizden tut.
Zikrin, haccın, zekâtın, yolda yürümenin, yatmanın, soyunmanın, kalkmanın, giyinmenin edebini, Rasûlullah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin huzurunun edebini, Hulefâ-i Raşidînin edebini, meleklerin edebini, kardeşliğin edebini, tok gözlülüğün edebini, emanete riayet etmenin edebini vesaire bütün edepleri ihsan eyle.
Bizden hayır dua isteyenleri, dünyada ve ahirette kederlerden muhafaza eyle. Bütün kulların hayırlı muradlarını ver. Şerlerden muhafaza eyle.[4]
Dipnotlar
[1] Tevbe Sûresi, 34.
[2] Hacc Sûresi, 23.
[3] Tevbe Sûresi, 35.
[4] Mahmud Efendi Hazretleri, Sohbetler, 206-208.