Mevlâ buyuruyor: Sizi yarattığımız gibi donsuz, gömleksiz tek tek huzuruma geldiniz yani ne anan yanında ne baban ne kızın ne oğlun ne gelinin ne torunun ne dayın ne de amcan. Hani yanlarında forsunuzun olduğu adamlar? Size verdiğimiz malları, mülkleri, arkanızda bıraktınız, eviniz, elbiseniz, halınız, karyolanız, paranız hiçbiri sizinle gelmiyor. Ancak imanınız, itikadınız ve ameliniz sizinle gelecek. Bunları çoğaltmaya bakın. Ahirete seninle bir iğne bile gelmezken hiç dünya malıyla iftihar edilir mi? Asıl mal, manevi maldır. Allah-u Teâlâ buyuruyor ki:
اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ زٖينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ اَمَلاً
” Mal ve oğullar o en âdî hayatın ziynetidir. Ama kalıcı olan o salih ameller ise Rabbin katında sevap bakımından da daha iyidir, beklenti yönünden de pek hayırlıdır!”[1]
İman, namaz, hac, oruç, zekât, zikir seninle ahirete gelecek. Malın ve evladın dünyada kalacak. Bu nefs-i emmârenin gözü yeme içmede, yatma kalkmada. Akşam olsa da şu yemekleri yesem diye düşünür. Yemeklerden lezzet almayı bırakalım, zikrullahtan lezzet almaya gayret edelim.
Rasûlüllah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:
يتْبعُ الميْتَ ثلاثَةٌ: أهلُهُ ومالُه وعمَلُه، فيرْجِع اثنانِ ويبْقَى واحِدٌ: يرجعُ أهلُهُ ومالُهُ، ويبقَى عملُهُ
” Ölünün peşine üç şey düşer, ikisi döner, biri onunla kalır. Ailesi, malı ve ameli ona tabi olur; ehli ve malı döner, ameli kalır.” [2]
Dünyada o mallardan dolayı cemaatle namaz kılmaya gitmezdin, vaaz dinlemeye gitmezdin, namazı huzursuz kılardın. Bir de ahrete gidince, eee… ben ne yaptım, diyeceksin.
Onlara denilecek ki:” Bize ne oluyor ki sizinle şefaatçılarımız diye Allah’a ortak koştuğunuz putları göremiyoruz. ‘Bunlar Allah’ın ortağıdır, ortağın ortağa sözü geçer, onlar bizim putlarımızdır, bizi kurtarırlar’ diyordunuz.” Filancalar bizi kurtarır’ diyordunuz. Artık aranızdaki dostluk bağları kesildi. Mevlâ’yı da gücendirdin, O da senin tarafına bakmaz, kaldın kendi başına, şimdi ne olacak?
Yine ümitli olalım, bugün tevbe edip gelsen Mevlâ,” hoş geldin sefa geldin kulum der.” Koma haline düşmeden evvel tevbe kabûldür. Avamil kitabında İmâm-ı Birgivî Hazretleri diyor ki:
تقبل التوبة ما دام الروح داخلا فى البدن
” Ruh bedende daim olduğu müddetçe tevbe kabûl edilir.”
Yaptığımız gevşekliklerden, noksanlıklardan tevbe edelim, işi düzeltelim.
Kur’an dinle, en doğruyu dinlemiş olursun. Kur’an’a inan, en doğruya inanmış olursun. Kur’an’ı sev, en doğruyu sevmiş olursun. Hadis, Akaid, Fıkıh ve bunların yolu olan Arapça’da onun yanındadır. Sade Kur’an vardır, ona inanırım diyen hiçbir şey yoktur demiş oluyor.
Malik ibn-i Sayf, iri ve şişman bir Yahudi alimiydi. Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile mücadele etmek üzere yanına gelmişti. Konuşurken Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisine:” Musa’ya Tevrat’ı indiren Allah’a and vererek soruyorum, Allah şişman bilgine buğzeder diye Tevrat’ta bir ayet buluyorsun değil mi? Halbuki sen şişman bilginsin. Yahudilerin yedirdiği şeylerden şişmanlamışsın” buyurdu. Orada bulunanlar gülüştüler. Malik bin Sayf kızgınlıkla, Hazret-i Ömer’e dönüp:
مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى بَشَرٍ مِنْ شَيْءٍؕ
”Allâh hiçbir beşer üzerine bir şey indirmedi!”[3] dedi.
Bu defa kendi milleti ona dönüp:” Sen kızdığından dolayı Tevrat’ı inkâr ettin. Allah, Musa (Aleyhisselam)’a Tevrat’ı indirmedi mi? Sen başkan olmaya layık değilsin.” diyerek onu başkanlıktan indirdiler.
Kayserili hocam derdi ki:” Hoca kısmı okur, cahillikten kurtulur ama ahmaklıktan kurtulamaz.” İnsan kızınca hakikatleri inkâr eder mi? Güneş yoktur denir mi? Allah şöyle şöyle azab edecek deyince de Allah affeder diyorlar. Allah senin emrinde mi, eğer emrinde ise doğru. Ama Allah senin emrinde değil. Onun için bu söz doğru değil. Hangisi doğru? Yâ Rabbi! Beni adam et, kabûl et, affet demek doğru.
Ayetlerimiz burada bitti.
Yâ Erhame’r-Râhimîn! Yâ Erhame’r-Râhimîn! Yâ Erhame’rRâhimîn!
Bize gökten bereketli yağmurlar, yerden bereketli mahsuller ihsan ederek bizi kâfirlere muhtaç olmaktan muhafaza eyle.
Gökten bize İslâm ahlâkını indir, İslam kardeşliğini, adaleti, hu- şuyu, huzuru, takvayı, fuyûzât-ı ilâhiyeyi indir.
Nefse uymaktan bizi muhafaza eyle. Medreselerimizi lekelemekten muhafaza eyle. Yâ Rabbi! Ecelimiz geldiği vakit bizleri hüsn-ü hâtime ile huzuruna al. Ramazân-ı Şerif’in fuyûzatına nail eyle, bizden Ramazan-ı Şerif’i razı ve memnun eyle.
Yâ Rabbi! Sen bizi hayırla yola al. İman ve amel-i sâlih işleyenlere vaad ettiğin üç şeyi bize ihsan eyle.
Sultan Selim’in, Sultan Fatih’in ve bütün arkadaşlarının şefaatlerine mazhar eyle ve onları bizden razı eyle. Onları nasıl dünyaya hâkim etti isen bizi de hâkim eyle.
Yâ Erhame’r-Râhimîn! Bu kıymetli cemaatin dünyevî uhrevî ne istekleri varsa ver. Bu cemaatin bütün kusurlarını affeyle. Evlatlarını hayırlı eyle, kötülük yapıyorlarsa doğru yola al. Yâ Rabbi! Sakal bırakmaya, çarşaf giymeye karar verenlerin dünya ve ahiretlerini mamur eyle, amellerini makbul eyle, haclarını mebrur eyle.
Dipnotlar
[1] Kehf Sûresi, 46.
[2] Buhari: 6514, Müslim: 2960
[3] En’âm Sûresi, 91.