“İman edip, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlar, Allah katında daha büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar, dünya ve ahiret saadetine kavuşanlardır.”[1]
Îmân, itikâd temeldir. Bunda yanlış olursa hiç müsamaha yoktur. Fakat amellerde hata olursa affedilebilir. Bir insanın itikadında bozukluk varsa, hiçbir işinde hayır yoktur. Her bir Müminin itikadının Ehl-i Sünnet ve Cemaat Mezhebine uygun olması lazımdır. Çünkü itikadda en doğruyu Ehl-i Sünnet ve Cemaat Mezhebi bulmuşlardır. Bunlar: Nesefî, Sevâdü’l-A‘zam, Şerh-i Makâsıd gibi muteber akâid kitaplarında yazılıdır.
Bu işe “elifba”dan ve “Nasara-Yensuru”dan yani Kur’ân-ı Kerim’i tecvidi ile okumak ve Sarf-Nahiv ilimleriyle başlanır. Siz ne bahtiyar kişilersiniz ki, bu yolda gitmeye çalışıyorsunuz, emek veriyorsunuz.
Âyet-i Kerimede, îmândan sonra ikinci övülen vasıf “Hicret” idi. Bunun Allah (Celle Celâlühü) katındaki ehemmiyetini beyan eden başka bir âyet-i kerimeye bakalım:
“(Mekke’den hicret vacib olduğu zaman oradan hicret etmeyip küfür diyarında kalıp) Nefislerine zulmettikleri halde, melekler, canlarını aldığı kimselere (azarlama kastı ile) şöyle derler: ‘Ne işte idiniz?’ onlar: ‘Biz Mekke’de zayıf kimselerdendik hicret etmekten aciz idik.’ derler. Melekler de: ‘Allah’ın Arzı geniş değil miydi? Siz de oraya hicret edeydiniz ya!’ derler. İşte onların yeri cehennemdir. O, ne kötü bir dönüş yeridir!”[2]
“Erkek, kadın ve çocuklardan gücü yetmeyen biçarelerle, hicret için yol bulamayanlar müstesna (onlar cehennemlik değildir).”[3]
“Çünkü Allah’ın bunlardan o günahı affetmesi umulur. Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır.”[4]
“Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer ve genişlik bulur. Kim (Allah’a ve Rasûlü’ne itaatte), hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, onun ecri (mükâfatı) gerçekten Allah’a aittir. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.”[5]
Lazım olduğu zamanda hicret etmenin önemini gördünüz mü? Böyle bir muhacirliği yapmayana ne kadar tehditler var. Neden bu kadar gerekli oldu? Çünkü dinsizlerin arasında insan din, iman koruyamıyor. İnsan, dinini nerede muhafaza edebiliyorsa orada kalmalıdır. Dininin yıkılma korkusu olduğu yerden de kaçmalıdır.
İnsan yerleştiği yeri güzel bulup burası havadar, meyveleri bol, arkadaşları iyi, ben onlardan ayrılamam diye düşünüp hicret etmezse, o zaman Dîn-i Mübîn-i İslâm’ın zail olmasına razı oldu demektir.
Bulgaristan’da neler olmadı ki? Camiler yıkıldı, isimler değiştirildi, erkek çocuklarına sünnet olma kaldırıldı. Daha ne hakaretler yapıldı, işte bu şartlarda Hicret edilebilir.
Dersimizin âyet-i kerimesinde de bu üçüncü vasıf olarak “Allah yolunda cihad” diye zikrolmuştu. İşte bu “cihad” varya, cihad-ı ekber ve cihad-ı esğar olmak üzere ikiye ayrılır ki, Yunan, Bulgar gibi düş- manlarla yapılan cihad’a “Cihad-ı esğar” (küçük savaş), insanın kendi nefsi ile olan mücadelesine de “Cihad-ı ekber” (büyük savaş) denir.
Cihadı, Allah rızası için yapmalıdır. Niyette hiçbir ivaz, garaz bulunmamalı. Zira bir hadis-i şerifte Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Kıyamet gününde bir kimse getirilir. Ona: “Dünyada ne ibadet yaptın?” diye sorulur. (Cevap verip) Der ki: “Hak Teâlâ yoluna canımı feda ettim, harpte şehit oldum.” Hak Teâlâ buyurur ki: “Yalan söylüyorsun, sana kahraman desinler diye savaştın ve onu da dediler” buyurur ve onun (alacağı bir mükâfat kalmadığından) cehenneme atılması emrolunur.”[6]
Bütün ibadet ve muamelâtımızda, niyetin halis olması için çok dikkat edilmelidir.
Dipnotlar
[1] Tevbe Sûresi, 20.
[2] Nisâ Sûresi, 97.
[3] Nisâ Sûresi, 98.
[4] Nisa Sûresi, 99
[5] Nisa Sûresi, 100.
[6] Müslim, İmâre, 152.