Bir evvelki beyitte Büyük Şeyh Efendi Mustafa İsmet Garîbullah (Kuddise Sirruhû) şöyle buyurmuştu: “Bu yüksek ilim, ledün deryasıdır. Onun için Allah’ın hayırlı kullarına mahsûsdur, ancak onlara ifşâ edilir. Bu ilimden herkese verilmez. Bu ilmin şeyhi Mevlâ Teâlâ’dır. O’nun tarafından hibe edilmiştir, asla çalışmakla elde edilmez.”
Gönülden Gönüle Yol Vardır
Bu beyitte de:
Velâkin in‘ikasidir aziz bil,
Gönülden aksile gönle olur sîl.
“Aziz kardeşim! Ancak bil ki bu ilim in‘ikâsîdir. Gönülden gönüle aksetmekle sel olur.”
İn’ikasî: Aksetmek yolu ile.
Elimize bir ayna alsak, o aynayı güneşe karşı tutsak, o aynada güneşi görürüz. O aynaya karşı ikinci bir ayna tutsak, o ikinci aynada da güneşi görürüz.
Aynen bunun gibi Mevlâ’nın Cemâli’nin nuru mürşidin kalp aynasına parlar, onun kalbinden de kalbini ona bağlamış olan müridin kalp aynasına akseder, sel olur, akar gider.
İnsan Aynasını Cenâb-ı Hakk’a Çevirmelidir
İmam Rabbâni (Kuddise Sirruhû) insanın câmiiyyeti konusunda şunları buyurur:
“Bilmek gerekir ki insan, mevcudatın en toplayıcı olanıdır. Kendisinde bulunan her bir parçadan dolayı bütün mevcudatla bir alâkası ve bağı vardır. Onda her varlıktan birer parça bulunması, onun her şeye bağlanmasına ve bunun sonucu olarak, Allah Teâlâ’dan uzaklaşmasına sebep olmuştur. Allah Teâlâ’nın yardımı ile kendini bu dağınık bağlılıklardan toplarsa, yalnız O’na bağlanırsa, büyük kurtuluşa kavuşmuş olur. Böyle yapmazsa, yolunu sapıtmış çok uzaklara düşmüş olur. İnsan sahip olduğu câmiiyyet sebebi ile varlıkların en üstünü olduğu gibi yine bu toplayıcılığı sebebi ile varlıkların en şerlisidir. Bu toplayıcılığından dolayı tam bir ayna olmuştur. O ayna yüzünü bu âleme çevirirse çok bulanık olur. Eğer Hak Teâlâ’ya döndürürse çok parlak olur. Aynası her şeyden daha çok gösterir. Kalbin bu bağlantılarından tam manasıyla kurtulması, Allah’ın Rasûlü Muhammed Mustafa’nın (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) özelliklerindendir. Sonra diğer Peygamberler gelir daha sonra da derecelerinin farklılıklarına göre velîler gelir.”[1]
Büyük Şeyh Efendi Hazretleri (Kuddise Sirruhû) Risale-i Kudsiyye’nin bir başka beytinde bu manayı şöyle izah etmektedir:
Eğer mirât-ı şemse karşı insan,
Tutarsa görünür şems anda ayan.
O mirâta dahi mirât tutan can,
Görür anda da şems anla ihvan.
Bu esrarı bilip Hakk’a gidelim,
Cemâl-i bâ Kemâle seyr idelim.[2]
“Bir insan eğer aynayı güneşe karşı tutarsa güneş o aynada apaçık görünür. (Güneşe tutulan) o aynaya başka bir ayna tutan kimse onda da (o tuttuğu aynada da) güneşi görür. Ey kardeş! Bunu anla! Bu sırları bilip Hakk’a gidelim. Kemâlin ta kendisi olan Mevlâ’nın Cemâli’ne seyredelim.”
Başka bir beyitte de şöyle buyurur:
Gönülden gönüle yol var halilâ,
Minel kalbi ilel kalbi sebilâ.[3]
“Ey dost! Gönülden gönüle yol vardır. (Bu sözün Arapçası da şöyledir:) Minel kalbi ilel kalbi sebilâ.”
Birinci aynadaki güneşin ikinci aynaya aksetmesi için ikinci aynanın yüzünün birinci aynaya dönük olması lâzım. Eğer ikinci aynanın yüzü birinci aynaya dönük olmazsa o zaman güneş ona aksetmez. Çünkü aynanın arkasının güneşi göstermeye kabiliyeti yoktur.
Mürşid Allah Teâlâ’nın Aynasıdır
Eğer bir mürid kalp aynasını mürşidinin kalp aynasına tutmazsa ona feyiz akmaz. Bir müridin kalp aynasını mürşidin kalp aynasına tutması demek, “Bu benim Allah’ımın aynasıdır” diye onu hatırlamasıdır. Mürid bunu hatırlar hatırlamaz kalp aynası mürşidinin kalp aynasına dönmüş olur. O zaman müride, mürşidin kalp aynasından feyiz akar.
Bir aynadan ikinci bir aynaya feyiz geçmesi için bir şart vardır. İkinci ayna sahibi, birinci ayna sahibini “Bu benim Allah’ımın dostudur” diye düşünecek, böyle itikad edecek. Ebu Cehil, Rasûlüllah’ı Allah’ın Peygamberi olduğunu kabul etmeyerek, Ebu Talib’in yetimi olarak hatırladı. Onun için hiç feyiz alamadı. Ebubekir Sıddık ise, Peygamber Efendimiz’i “Allah’ın en büyük dostudur” diye hatırladı ve Rasûlüllah’ın kalbinden feyiz ona sel gibi aktı.
Şimdiki beyitlerimiz bunu ifade ediyor:
Rasûlüllah o deryâdan açıp nîl,
Ki Sıddîk kalbine feyz aktı teshîl.
“Rasûlüllah Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ledün deryasından, (Nil nehri gibi büyük) bir ırmak açtı, (o arktan) Hazreti Ebubekir’in kalbine feyiz kolaylıkla aktı.”
Teshil: Kolaylık sağlamak, kolaylaştırmak.
Böyle nimet kolay kolay kimsenin eline geçmez. Ucu bucağı olmayan derya. İnsan o deryaya gönlünü yöneltmezse feyiz gelmez.
Râbıtadan Râbıtaya Fark Vardır
Ebûbekir Sıddîk (Radıyallahu Anh) Rasûlüllah Efendimiz’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) devamlı rabıta ediyordu. Râbıtadan râbıtaya fark var. Allah bizi en âlâsına ulaştırsın.
Ebû Cehil, Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e inanmayarak baktı, feyiz gelmedi. Hazret-i Ebûbekir (Radıyallahu Anh) inanarak baktı, feyiz geldi. Bu bakış, Ebû Cehil’in aleyhine, Hazreti Ebubekir’in (Radıyallahu Anh) lehine oldu.
Yâ Rabbi! Bağlı olduğumuz pirimiz olan Ebûbekir Sıddîk (Radıyallahu Anh) gibi eyle bizi.
Kalbe gelen feyiz ibadeti kolaylaştırıyor, dünya işlerini bile kolaylaştırıyor.[4]
Dipnotlar
[1] Mektûbât, 1.Cilt, 129. Mektûb-u Şerîf.
[2] Risâle-i Kudsiyye s.32, Beyt:138.
[3] Risâle-i Kudsiyye s.32, Beyt:139.
[4] Mahmûd Efendi Hazretleri, Sohbetler, c.7, s.405.