Allah Teâlâ insana sağmal hayvanların karınlarından çıkan sütü içirir ki, o süt kan ile hayvanın karnında olan fena şeyler arasından çıktığı halde kanın renginden ve fena şeylerin kokusundan asla eser görülmez, berrak halis ve içenlere hazmı gâyet kolay ve boğazdan geçmesinde asla güçlük olmaz. Hâlbuki bu hayvanların yemleri ot, yonca, yulaf idi.
Tefsir-i Hâzin’de ve Medarik’te beyan olunduğu veçhile hayvanat yemini yiyip karnında hazmedince üç kısım olur. Binaenaleyh midenin altında yediklerinin tortusu, onun üstünde sütün maddesi ve onun üstünde kanın maddesi bulunur. Bundan sonra tortu, kazûrata ve süt, süte mahsus olan damarlar vasıtasıyla memeye ve kan maddesi, ciğer vasıtasıyla sair damarlara sevk olunduğu İbn-i Abbas Hazretleri’nden (Radıyallahu Anh) mervidir.
Fahreddin-i Razi, hükemadan başka tarifler nakletmiştir. Netice hayvanın yemiş olduğu yemin midede hazmından sonra bir taksimat muhakkaktır. Ancak o taksimat gerek İbn-i Abbas Hazretleri’nin (Radıyallahu Anh) dediği gibi olsun gerek hükemanın dediği gibi olsun veya başka bir taksimat üzere olsun, her ne sûretle olursa olsun sütün, kanla midede kalan tortu arasından halis ve safi olarak ayrılmasında yaratıcı olan Allah’ın (Celle Celâlühü) kudretine çok deliller vardır. Çünkü süt ve kanla geride kalan tortunun maddesinin yem olduğunda şüphe yoktur. Bunların arasından insanlara çok faydalı olan sütün saf ve tertemiz olarak nasıl çıktığını beşer idrak etmekten acizdir.
Bakın!.. Cenâb-ı Hak, posa ile kan arasından süt çıkarıyor. Aralarında Allah’ın (Celle Celâlühü) kudretinden perde var biri diğerine karışmıyor. İşte Mevlâ Teâlâ buyuruyor ki: “Ben size posa ile kan arasından halis süt çıkarıyorum. Siz de posa gibi nefis ile kan gibi olan şeytan arasından halis ibadet çıkarın.
Şeytan insanın kan damarlarında cereyan eder. Buna ait Hadis-i şerif vardır. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor: “Muhakkak ki şeytan insanın kan damarlarında cereyan eder (dolaşır).”
Şeytan insana bu kadar yakın olabiliyorken, insan ondan nasıl kurtulacak? Bu hususta kula Allah (Celle Celâlühü) yardım edecek. Acaba şeytan ile nefis ne karıştırırlar Allah’a (Celle Celâlühü) yaptığımız ibadetlerimize? Riya, kibir, ucub gibi bir sürü şey karıştırırlar. Allahım (Celle Celâlühü) ellerine düşürmesin. İşte şimdi tarikat ile hakikat lâzım oldu. Tarikat, nefis ve şeytanın kalp aynasına atmış oldukları vesveseleri, kötü düşünceleri temizliyor. Her Allah (Celle Celâlühü) dedikçe o kalp aynasından bunlardan bir şey eksilir. Burada hüner bizim değil söylenilen Allah Allah lafza-i celâlinindir.
Şeriat’ın emirleri, yasakları hem bedenedir hem de kalbedir. Bu ikisinin Şeriat’a uyması nefsin temizlenmesine bağlıdır. Nefsin yaratılışında iba (dikleşme), tuğyan (haddi aşma), inkâr (kabullenmemek), münazaa (çekişme) vardır. Tarikat ile nefis bütün bunlardan temizlenmeye çalışır. İşte nefsin tezkiye edilmiş, temizlenmiş ve kalbin tasfiye edilip parlatılmış hali de hakikattir ki, bu halde yapılan ibadetler halisdir. Hakikata kavuşmak en üstün gayedir.
Bazıları, tarikat vazifelerini gevşetiyorlar. Alırken hevesli oluyorlar, sonra da alaca dana gibi yan gelip yatıyorlar. Bununla hiç yatmayın denmek istenmiyor, lakin şunu bilmeli ki: “Yatmak yatmayı, kalkmak kalkmayı, zikir de zikir-i celb eder.”
Nefis seni yatmaya teşvik ettiği zaman da al eline tesbihi ve ona: “İşte yatmak” de. Nefis sana ibadet etmemen için: “Ah çok fenayım, hastayım, ölüyorum” dediği zaman sen otur seccadeye “huu” de. İşte nefse ölüm.
Nefse lüzumu kadar yedireceğiz, içireceğiz isteklerini gerektiği kadar yapacağız. Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhu) buyurur ki:
Taam ve nevm ve kelâm-ı eyle kıllet,
Ki, çok yemekle kalb ölür, bu zillet,
Dahi çok durma aç olur bu illet,
Aziz her şeyde eyle istikamet,
Edeb üzre olub hakka gidelim,
Cemâli bâ kemâle seyr idelim.
Tekrar ediyorum. Yatmanın yatmayı celbettiğini unutmayın. Bunu unutursanız harab olursunuz. Ya Rabbi! Sen bizi kayır. Kan ile posa arasında halis süt çıkaran Mevlâm bize de halis ibadet nasip et.