Mevlâ Te‘âlâ, Hûd (Aleyhisselâm)ın kavmine olan davetini Kur’ân-ı Kerîm vasıtasıyla bizlere duyurdu. Şöyle ki: “Bir de ey kavmim! (Îmân ederek) Rabbinizden bağışlanma isteyin! Sonra da (evvelce işlemiş olduğunuz şirk koşma günahınızdan) O’na tevbe edin ki, bolca akar bir halde göğü(n yağmurunu) üzerinize salsın ve kuvvetinize kuvvet katarak sizi artırsın. Ama siz (şirk ve inkâr günahında ısrar eden) suçlu kimseler olarak (benim bu davetimden) yüz çevirmeyin!”[1]
Bugünkü dersimizde istiğfarla emrolunduğumuzu öğreniyoruz. Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)dahi: “Günde en az yetmiş kere isitiğfar ederim” buyuruyor. O, günahı olmadığı hâlde istiğfar ederse, bizlerin bunca günahlarımız varken ne kadar çok istiğfar etmemiz gerekir değil mi? Her gün yediğimiz yemeklere tefekkürle bakıp bir şükür dahi etmiyoruz.
Tekirdağ bölgesinde bir böcek türü peyda olmuş. Bu böcekler buğdayların sütünü emiyorlarmış. Sütü emilen buğday, saman gibi oluyor, öğütülecek hiçbir yeri kalmıyormuş. Ben size demiyor muyum; her şey Allâh-u Te‘âlâ’dandır.
Mevlâ Te‘âlâ tektir, şerîki, nazîri yoktur. Rabbimiz bizi burada gördüğü gibi, bütün insanları da görüyor. Ezanlar okunduğunda duyanların camiye gidip gitmediklerini de görüyor. Ezan okunuyor, bir de bakıyorsunuz ki, millet camiye gidecek yerde gürül gürül lokantalara, lahmacun salonlarına ya da evlerine yemek yemeye gidiyorlar.
Yemek yenirken, meşrubat içilirken, İslâm’da yalnız sağ el kullanılır. Fakat halk gayet rahat sol elini de kullanıyorlar. Kaşığın alt tarafından tutulması gerekirken, kimisi gâvurlar gibi üst tarafından tutar. Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz âdât-ı câhiliyyeyi yıkmaya geldi. Onlar ise bu hareketleriyle onu değil yıkmak; bilâkis dikmiş oluyorlar. Küreği yanlış tutan, bereketten mahrum kalır.
Vermeyince Ma‘bûd, Neylesin Mahmûd
Sultan Mahmud’un padişahlığı zamanında bir fakir huzuruna çıkıp ondan para istedi. Sultan Mahmud da adamlarına: “Bu şahsı hazineye götürün. Eline bir kürek verin. Bir daldırışta oradan ne kadar alabilirse alsın” diye emretti.
Sultanın emri üzerine fakir adam hazineye götürülür ve eline kürek verilir. Lâkin adam küreği doğru tutmasını bilmediğinden tersinden tutarak altınlara daldırır. Tabii ki bu durumda kürekte bir tane altın kalmaz ve hepsi yere dökülür. Durum, Sultan Mahmud’a bildirildiğinde: “Vermeyince Ma‘bûd, ne yapsın Sultan Mahmûd” der.
Dersimizin âyetinde geçen (مِدْرَارًا) kelimesi: “İri taneli ve birbiri akabinde yağan yağmur” manasını ifade eder.
Bütün herkes günahlarından istiğfar etse o kadar çok yağmur yağar ki, her taraftan sular akar gider. İnsan su akışını sever. Akşam yağmur yağarken çıkan sesleri dinledim, çok güzeldi, çok hoştu. Vücudumuzun dörtte üçü su olduğundan, suyu severiz.
Bizim memleketimizde ayağı veya kolu veya herhangi bir uzvu olmayana “mücrim” derler. Dersimizin âyet-i celîlesinde âsilikte bulunan kimseler “mücrim” olarak adlandırılırlar. Demek ki insan gözü ile haram işlemiş olsa sanki gözü çıkmış, lisanı ile yalan söylemiş olsa, sanki dili kopmuş gibi olur. (Mahmud Efendi Hazretleri, Sohbetler, Siraç Kitabevi, İstanbul, 2010, c.2, s.300-303)
İsmailağa Aşevi Hizmetleri ve Gıda YardımlarıMevlâ Te‘âlâ tarafından bizlere bahşedilmiş olan nimetler tefekkür vesilesi olmanın yanında, şükrünü edâ etmemiz açısından da önem taşır. İhtiyaç sahiplerini yedirmek ve içirmek de bu şükrü edâ etme vesilelerindendir.
Peygamberlerin sünnetinden olan ihtiyaç sahiplerine ikrâm ve yardımda bulunma hasleti, varlıklı kimselerden ihtiyaç sahiplerine mânevî bir köprü vazifesi gören aşevleriyle müşahhas bir hâle bürünmüş ve İslâm medeniyetinin yapıtaşlarından biri olarak günümüze kadar ulaşmıştır. İsmailağa Câmiası, biri Avrupa, diğeri Anadolu yakasında olmak üzere her gün ortalama 2500 kişiye sıcak yemek ikrâmında bulunduğu iki ayrı aşeviyle ve gıda yardımlarıyla bu mânevî köprüyü günümüzde de muhafaza etmektedir. Sizler de bu hizmetlere ve hayra destek sağlayabilir ve hâsıl olacak ecir ve mükâfata ortak olabilirsiniz. Aşevi hizmetlerimizi görmek için tıklayınız…
Dipnot
[1] Hûd Sûresi:52