“Ey iman edenler! Sabırla ve namazla (Allah Teâlâ) yardım isteyin. Muhakkak Allah (Teâlâ Hazretlerinin yardımı) sabredenlerle beraberdir.”[1]
Âyetimizde Mevlâ Teâlâ “İki şeyle (sabretmekle ve namaz kılmakla) benden yardım dileyin” buyuruyor.
Şimdi dünya halkı sabrı da bıraktı, namazı da bıraktı. Peki maksûdlarına nasıl ulaşacaklar?
Allah Teâlâ Hazretlerinin yardımından mahrum kalan Mûsâ Aleyhisselam’ın kavminin halini hatırlayalım. Mûsâ Aleyhisselam’a muhalefet etmeleri sebebiyle Tih sahrasında kırk sene mahkûm bir halde kalmışlardı. Mevlâ Teâlâ Hazretleri onlar hakkında:
“Buyurdu ki: ‘Şüphesiz orası (Beyt-i Mukaddes arazisi) onların (o isyankâr İsrailoğullarının) üzerine kırk yıl haram kılınmıştır. Orada (bulundukları Tih sahrasında) hayret içerisinde dolaşacaklar. Artık o fasıklar kavmine acıma.”[2]
Benî İsrâîl, güneşin altında sabahtan yola çıkıyorlar, gidiyorlar, bir yere geliyorlar bir de akşam bakıyorlar ki aynı yerdeler. Tam kırk sene! Bundan anlaşılıyor ki insan, evinin yolunu bulamaz. Hatta bir odadan diğer odaya geçemez. Her an Mevlâ’nın (Celle Celâlühü) yardımına muhtacız. Zira Allâh-u Zü’l-Celâl’den başka kimse hiçbir şeye kadir olamaz. Bu âyet-i kerime de bunu te’yid etmektedir:
“Eğer Allah (Teâlâ) size yardım ederse artık size galip olacak kimse yoktur. Ve eğer sizi (yalnız bırakırda) zelil ederse, artık ondan sonra size yardım edecek kimdir?”[3]
Herhangi bir müşkülle karşılaştığımız vakitte, mutlaka o müşkülün halli için yardım istememiz lâzımdır. Ne ile? Âyet-i kerimenin mucebince, sabretmekle, namaz kılmakla. O iş oluncaya kadar niye gecikti dememeli, ümitsiz olmamalı, sabretmeli, namaz kılmaya devam etmelidir. O iş Allah’ın (Celle Celâlühü) yardımıyla olur.
Şimdi bizim eksiklerimizi tamamlamak ve milleti İslam’a davet etmek gibi büyük bir davamız var. Buna ancak Allah’ın (Celle Celâlühü) yardımıyla erebiliriz. Bu nedenle her gün istiâne (yardım talebi) namazı kılmalıyız, Mevlâ’ya (Celle Celâlühü) yalvarmalıyız. İtikadımız, amellerimiz, ahlâkımız şeriatın emrettiği gibi olsun.
Her işte Mevlâ Teâlâ Hazretleri’ne muhtaç olduğumuzu çok iyi bilmeliyiz. Her işe başlarken besmele çekmeliyiz. Mesela yemek yemeğe besmele çekerek başladığımızda: “Ağza alınışında, çiğnenişinde, yutuluşunda, yemek borusundan geçişinde, mideye faydalı olup, zararlı olmayışında Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismi ile başlıyorum” demek istemiş oluruz. Rahman ve Rahim olan Allah’ın (Celle Celâlühü) ismiyle başlarsak o zaman yardım olur. Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:
“Şerefli ve kıymetli herhangi bir işe Allah’ın ismiyle başlanmaz ise o iş hayırsızdır.” [4]
İslâm’ın emrettiği, müsaade ettiği her iş şereflidir. Neûzübillah kumar oynayan şerefli değildir, rezalet sahibidir. Keza gıybet etmek, söz taşımak, yalan söylemek, fesatlık koparmak için gezmek… Bunlar şerefsiz işlerdir. Şerefli iş; Kur’an’ı Kerim öğrenmek, öğretmek, Kur’an-ı Kerim’in emirleriyle amel etmek, ettirmek, ihlâsı kazanmak, kazandırmak, iyi niyet etmek, ettirmektir. Böyle böyle ta ki zikri kalbe yerleştirinceye kadar çalışmalıdır.[5]
Dipnotlar
[1] Bakara Sûresi, 153.
[2] Mâide Sûresi, 26.
[3] Âl-i İmrân Sûresi, 60.
[4] Kenzü’l-Ummâl, no:2491, 1/555.
[5] Mahmud Efendi Hazretleri, Sohbetler, c. 1 s.110.